23 Aralık 2012

Safer ayı, uğursuzluk ayı mıdır?

Soru: İçinde bulunduğumuz safer ayının bela ve musibet ayı olduğu yönünde (teşe’üm-uğursuzluk) söylentileri vardır halk arasında. Bu söylentiler doğru mudur? Safer ayı bir bela, musibet ayı mıdır? Söylendiği gibi bu ayda hastalıklar yağmur gibi yağar, bela ve musibetler fırtına gibi savrulur mu?


Cevap: Bilindiği üzere İslam’da bir tefe’ül anlayışı vardır, bir de teşe’üm yorumu söz konusudur.  

-Tefe’ül, herhangi bir gün ve vakitten, olay ve görüntüden iyi manalar çıkarmak, hayırlı sonuçlar gelebileceği yolunda ümit dolu yorumlarda bulunmaktır...
-Teşe’üm ise bunun tam aksinedir. Olaylara ve görüntülere kötülük getireceği yolunda yorumlarla bakmak, hayırsız şeylere işaret olduğunu söyleyerek ümitsizlik ve uğursuzluk duygusu yaymak..
Ağaca güvercin konarsa iyilik manasına alıp o gün ümitle işine devam etmek, baykuş konarsa kötülük geleceğine işaret sayıp o gün yapacağı işten vazgeçmek gibi..  
Ancak, güvercini iyiliğe işaret saymakta bir mahzur olmadığı halde baykuşu kötülüğe işaret saymakta mahzur vardır. Çünkü iyilik yorumları yapmak bir tefe’üldür. Tefeül ise caiz görülmüştür.
Kötülük ve uğursuzluk yorumları yapmak ise, bir teşe’ümdür. Teşe’üm ise caiz görülmemiştir.
Bu sebeple safer ayını bela musibet ayı olarak yorumlamak bir teşe’ümdür. Teşe’üm ise caiz değildir.

Öyle ise safer ayından korkarak bela ve musibetlerin musallat olacağı endişesine kapılmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Allah hiçbir ayı, bir günü uğursuz şekilde ve kötülük için yaratmamıştır. Uğursuzluk ve kötülük, insanların o vakit içinde işledikleri kendi günah ve isyanlarının karşılığını görmelerinden ibaret bir adalet tecellisi olur. Bu sebeple aya, güne, kurda kuşa, herhangi bir olaya bakarak uğursuzluk ve ümitsizlik manası çıkarmak İslami bir yorum sayılmaz, isabetli bir görüş olarak görülmez. 

Bununla beraber, zayıf rivayetlerin kuvvetliliğini düşünerek bu ayda bela ve musibetlerin gelebileceği endişesini taşıyanlar olursa, onlar bildikleri duaları okurlar, ibadetleri yaparlar, hayır hasenatlarından geri kalmazlar. Bunda da bir mahzur söz konusu olmaz. Çünkü bu bir teşe’üm değil aksine bir tefe’ül kabul edilir. Çünkü bu yaptıklarında bir kötülük yok, iyiliğe teşvik ve uygulama vardır, diye düşünülür.

Evet, teşe’üm İslam’dan önceki cahiliye devri insanlarından kalma batıl bir anlayıştır. Mesela o günkü cahiliye devri insanları evlerinin çatısında bir baykuş öterse, evlerinin yakında harap olup, başlarına bir belanın geleceğinden korkmaya başlarlar. Özellikle elleriyle havaya saldıkları bir güvercin sağa uçarsa hayra, sola uçarsa şerre işaret kabul ederler.  Safer ayının uğursuzluğuna da bu anlayış içinde inanmışlardı. Halbuki, geçmiş asırların içinde isyan ve itaatsizlikte bulunan kavimlerin başlarına Allah yangın, sel, deprem, rüzgâr gibi belalar musibetler vermişti. Bu bela ve musibetler onlara safer ayından değil, işledikleri günahlardan gelmişti. Ama onlar safer ayında uğursuzluk olduğunu iddia etmekte ısrar etmişler, günümüze kadar bu anlayışın gelmesine sebep olmuşlardır..
Hadisi şerifte “Kişinin en uğurlu ve en uğursuz organı iki çenesi arasındaki dilidir.” buyrularak, asıl uğursuzluğun, yalan yanlış sözlerle insanları yanlışa yönlendirmekte olduğuna dikkat çekilmiştir.

Nitekim safer ayında yapılan nikâhların uğursuz olduğu, bu ayda doğacak çocukların hayırsız olacağı yolundaki söylentiler de cahiliye devrindeki insanların bu türlü sözleriyle geçmiştir Müslümanlara. Bundan dolayıdır ki, bu ayda yapılan nikâhların uğursuz olduğunu iddia edenlere Hz. Aişe validemiz uyarılarda bulunarak, “Benim nikâhım da, evliliğim de bu devrede olmuştur.” diyerek bu tip batıl iddialara inanılmaması gerektiğini hatırlatmıştır insanlara.

Sözün özü: Rabb’imizin yarattığı ay ve günlerde uğursuzluk yoktur. Her ay ve günde hayır ve uğur vardır. Ay ve gün içinde hayır işleyen hayra ulaşır, şer işleyen de şerre maruz kalır. Demek sorumluluk insanın kendi davranışındadır. Ay ve günde, zaman ve mekânda değil. 

AHMET ŞAHİN

21 Aralık 2012

İncelik..





Söz sultanı diyor ki ; saati size sorduklarında misal saatiniz 3'ü gösteriyorsa direk saat 3 demeyin..
Saatiniz bir kaç dakika ileri ya da geri olabilir.. 
Bu da yalan olur..
Allah muhafaza..

Saat 3 olabilir diyin..

***

İnceliğe bakın, hassasiyete bakın..
:)

Rabbim nasip et yüreklerimize..
Amin..

...

Bu  güzel günden bu güzel notla hayırlı cumalar vesselam..




9 Aralık 2012

Amin..


Fotoğraf: RABBİNDEN sana ne vahyediliyorsa onun ardınca git. 

Muhakkak ki ALLAH ne yaparsanız haberdardır.

( Ahzap~ 2 ) 
 رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي 

“Yâ Rabbi, genişlet göğsümü!” 

 (Tâhâ Sûresi, 20/25)

3 Aralık 2012

Hadis Atlası-8


Resulullah (sas) buyurdular ki: 

"Kim yatağına temiz (abdestli) olarak girer ve uyku basıncaya kadar Allah'ı zikrederse gecenin herhangi bir saatinde uyanıp da Allah'tan dünya veya ahiret hayırlarından bir şey isterse Allah Teala, istediğini mutlaka ona verir." 

(Tirmizi, Da'avat 100)


2 Aralık 2012

Hayatın efendisi olmak..

Necip Fazıl diyor ki,”Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu…

Bugünkü sosyal hayat nefse hizmet ediyor, nefse hizmet etmemizi emrediyor. Reklamlar, ürün satmak için her türlü edepsizliği yapıyor. İnsanların karnı doyuyor, gözü doymuyor. İçkili lokantalar, plajlar, televizyondaki programlar, kılık kıyafet düşkünlüğü… İnsanlar kendini Allah’a beğendirmekten vazgeçmiş, kullara beğendirmeye uğraşıyor, moda yarışına giriyor. Müslümanlar, Peygamber’in (sas) istediği gibi yaşamayıp, Avrupalı gayrimüslimler gibi yaşamaya meyledince modernizm oluyormuş.

Görülüyor ki, modernizm, dev gibi ağzını açmış kurbanlarını arıyor…

Oysa cennet ucuz değil. Cennette hastalık yok, yoksulluk yok, en güzel bahçelerden daha güzel…
Bu kadar kıymetli olan yerin ücreti de fazladır. İnsanların çoğu alışkanlıklarının kölesidir. Bu kölelerden hayır gelmez. Bunların iradesi zayıf olduğu gibi, Allah’a itaatleri de zayıftır. Girilen her bir günah, itaatsizliğin alametidir. Haramda hayır olmadığı gibi, cezası da peşin gelir. Nefis, şeytanın arkadaşıdır. Şeytan, dinin düşmanıdır. Bugün öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, insan insanın rahmanı, insan insanın şeytanı olmuş. Allah iyilerle karşılaştırsın.
Bir şahıs şöyle diyor: “Ben Müslüman’ım. Fakat plajların, meyhanelerin, müstehcenliğin olması beni rahatsız etmiyor. Bunlara karşı değilim. Hem de hoşuma gidiyor.” 


Adam Müslüman; kadeh tutan eli Müslüman değil. Adam Müslüman; kumar oynayan eli Müslüman değil. Adam Müslüman; harama bakan gözleri Müslüman değil. Adam Müslüman; haram yiyen midesi Müslüman değil. Adam Müslüman; haramı konuşan dili, Müslüman değil. Adam Müslüman; İslam’a uygun olmayan işte çalışıyor, işi Müslüman değil. (Risale-i Nur, 6. Söz’de bu mesele çok güzel anlatılmış.) 


Buraya kadar anlattıklarımız, hayatın kölesi olmuş kimselerdir. Hayatın efendisi olmak için evvela tövbe edilecek. Tövbe ettiği haramlara bir daha dönmeyecek. O zaman hayatın efendisi olur. Hayatın efendisi olmak hem kolaydır hem zevklidir. 


Mesela gazetelerde, radyolarda haberler çıkıyor: Yangında bir anne iki çocuğuyla yanarak öldü! Otobüs devrildi, iki tane ölü var! Uçağı kaçırdılar! Üç günlük evli kadın evden kaçtı! Ekmek bulamayan fakirler, sokaklarda yaşayan çocuklar, tiner kullananlar, vurulanlar, yaralananlar, ölenler… Böyle haberler okuyunca insan; “Büyük bir vahşet içinde yaşıyorum, bu korkunç âlemde ben ne yapacağım?” dediği anda, hemen derslerden aldığımız terbiye ile; “
Mülkü sahibine teslim et. O dilediği gibi yapar, hak yerini bulur. Vücut denen bu gemide sen bir yolcusun. Allah’a inan, İslamiyet’i yaşa, dünyanı cennet et. Bu dünya başıboş değil. Her şeyi yaratan her şeyi bilir. Benim kendi vazifeme bakarım. ” der ve rahat ederiz.
Böylece hayatın efendisi oluruz…
.Hekimoğlu İsmail

27 Kasım 2012

Çamlıca'dan aldığım ders...


Bir insan maddi olarak kalkındıkça manevi yönü fakirleşebilir. Bu sebepten başta peygamberler olmak üzere, evliya-i kiram, İslam âlimleri zenginlikten, gösterişten, rahat yaşamaktan kaçınmışlardır.

Yanlış anlaşılmasın; Müslüman fakir olsun, demiyoruz. Evvela zekât verecek kadar zengin olmamızı Allah emrediyor. Buradaki mesele şöyledir: Zengin olan, malı elinde tutmayacak, dağıtacak. Zengin olan, zenginliğin meşguliyetiyle İslamiyet'i unutmayacak.

İnsanlık tarihini incelediğimizde Allah'ın bazı toplumları bir felaket gönderip yok ettiğini görüyoruz. Bu toplumları incelediğimde fark ettim ki onlar zenginlikle şımaran toplumlardır. Arkeoloji kitaplarını inceledim. Gördüm ki bu toplumlar maddi kalkınmasının zirvesine ulaştığında helak olmuş! Kendini Allah'a muhtaç hissetmediği noktada insana ve insanlığa mutlaka büyük bir felaket gönderilir.

Allah'ın Samed isminin manası şudur:
Her şey Allah'a muhtaçtır, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Ya Allah'a muhtaç olacağız ya da Allah, içinde bulunduğumuz en güzel şartları tarumar eder, bizi kendine muhtaç eder... Bu sebepten mutasavvıfların ekserisi uzlete çekilip çilehanenin kapısını bile kilitlemişlerdir. Çünkü rahat yaşamak, meşguliyet ister. Hâlbuki ömür kısa; cennete gitmek için tek sermaye, kalan ömrümüz...

Mesela Üstad Bediüzzaman, "İstanbul'un mevkice en güzel yeri olan Çamlıca'da oturuyordum." diyor. "Dünyada herkesten ziyade kendimi mesut bilirken, âyineye baktım, saçımda, sakalımda beyaz kılları gördüm. Kalben merbut olduğum ve medar-ı saadet-i dünyeviye zannettiğim hâlâtı, esbabı tetkike başladım. Hangisini tetkik ettimse, baktım ki, çürüktür, alâkaya değmiyor, aldatıyor. O sıralarda, en sadakatli zannettiğim bir arkadaşımda, umulmadık bir sadakatsizlik ve hatıra gelmez bir vefasızlık gördüm. Hayat-ı dünyeviyeden bir ürkmek geldi. Kalbime dedim: 'Acaba ben bütün bütün aldanmış mıyım? Görüyorum ki, hakikat noktasında acınacak halimize, pek çok insanlar gıpta ile bakıyorlar. Bütün bu insanlar divane mi olmuşlar? Yoksa şimdi ben divane mi oluyorum ki, bu dünyaperest insanları divane görüyorum?'

Bu örnekten hareketle, saadet-i dünyeviye nedir, sorusuna şöyle cevap verebiliriz: Güzel bir ev, yeterli bir gelir, çoluk çocuk, dostlar... İşte saadet-i dünyeviye budur. Amma bir de bakıyoruz ki ömür geçmiş, saydığımız mutluluklar bir bir kaybolup gitmiş.

Fani şeyleri bakiye tebdil etmenin yolu; Allah için işlemek, Allah için görüşmek, Allah için çalışmak, O'nun rızası dairesinde hareket etmektir...

HEKİMOĞLU İSMAİL

25 Ekim 2012

Bayramım/ız..

 


Bayramın 1. günü,
Burağımızın 2. ayı
 :)

Hayırlı olsun..
Güzel olsun..
Güzellikler olsun..
Sağlıkla, huzurla dolsun..



16 Ekim 2012

Zilhicce ayının ilk 10 günü ile Rabb’inize yaklaşın!

 
 
Yapılan amellere 700 misli sevap verilen zilhicce günleri başlıyor. Ayette üzerine yemin edilen bu kutlu 10 gece için, Peygamber Efendimiz (sas) de tesbihi (Sübhanallah), tahmidi (Elhamdülillah), tehlili (Lâ ilâhe illâllah) ve tekbiri (Allah-u Ekber) çokça söylemeyi tavsiye ediyor.
 
Peygamber Efendimiz (sas)’in “Allah’a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce’nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur.” dediği o günlere girmek üzereyiz. Kur’an-ı Kerim’de Fecr Sûresi’nin başında, “On geceye yemin olsun ki...” diye bahsedilen o günler bu yılki takvime göre 16 Ekim-25 Ekim tarihlerine denk geliyor. Kurban Bayramı’nın 1. gününe kadar sürecek bu kutlu zaman dilimini ibadetlere daha da özen göstererek değerlendirmek çok önemli.

    Maneviyata duyarlı sineler, hüzünle ayrıldığı Ramazan’ın ardından şevvalde altı gün oruçlarıyla hasret giderse de, zilhiccenin ilk on günüyle âdeta teselli bulur. Bir nevi Ramazan’ın devamı gibi olan bu günler, “Ramazan’ı hakkıyla ihya edebilseydim...” diye yanan sinelere muhteşem bir fırsattır. Allah (cc) Recep, Şaban, Ramazan ayları ve Regaip, Miraç, Berat, Kadir gecelerine, Zilhicce’nin ilk on gecesini ekleyerek kâmil insan olabilme adına bizlere bir kutlu zaman dilimini daha lütfediyor.

    İlahiyatçı yazar Dr. Selman Kuzu, “Zilhiccenin ilk 10 gecesi, bizim farkında olmadığımız fakat Rabb’imizin yemin ederek önemine dikkat çektiği gecelerdir.” dediği bu kutlu zamanları dua, tevbe ve istiğfar günleri olarak değerlendirmenin önemli olduğunu vurguluyor. Kuzu, “Hac günlerinin feyiz ve bereketinden istifade etmeli. Bu kutlu zaman diliminin bereketi sadece hacca gidenlere ait değil. Gidemeyenler de, Zilhicce’nin ilk on gecesini bulundukları coğrafyalarda değerlendirerek günahlarının affına kapı aralamalıdır.” diyor. İlahiyatçı yazar, Efendimiz’in (sas) de mümkünse bugünlerin oruçlu geçirilmesini tavsiye buyurduğunu ifade ederek, “Zilhicce’nin ilk günlerinde tutulan oruç, bir yıl oruç tutmaya, bir gecesini ihya etmek de Kadir Gecesi’ni ihya etmeye bedeldir.” hadis-i şerif’ini hatırlatıyor.

Bu on günü nasıl değerlendirebiliriz?

Her şeyden önce beş vakit namazı asla ihmal etmemeli; kuşluk, evvabin, teheccüd gibi nafile namazlarla da Allah’a yaklaşmalı.

Peygamber Efendimiz’in (sas) hiç terk etmediği Zilhicce’nin ilk on gün orucunu biz de kaçırmadan tutmaya gayret etmeliyiz.

Bu on gecede daha az uykuyla idare edip maç, dizi gibi televizyon programları ve internet gibi uğraşlarla bu kutlu vakitleri değerlendirmekten geri durmamalıyız. Zamanımızı Kur’an-ı Kerim okuyarak, tevbe istiğfar çekerek, evrad-ı ezkar ve dua ederek geçirmeye gayret etmeliyiz.

Bugünlerde sağlığımıza dikkat edip, ibadet ve evrad-ı ezkardan geri kalmamalıyız.
Eğer mesaiye bağlı bir işimiz yoksa bu on günü sanki i’tikafa girmiş gibi dolu dolu değerlendirmeli, bunun mümkün olmadığı durumlarda da izin ya da tatil günlerini oruç ve ibadetle geçirmeye gayret etmeliyiz.

Bu 10 günün özellikle arife gününe denk gelen 9. gününü bayramlık ve kurbanlık alışverişiyle zayi etmemek için, hazırlıklarımızı önceden yapmaya gayret etmeliyiz.
Bu kutlu zaman dilimlerinde kişiyi meşgul edecek misafirlik, yolculuk ve yorucu işlerden uzak durmalıyız.

Efendimiz’in de (sas) tavsiye buyurduğu gibi Sübhanallah, Elhamdülillah, Lâ ilâhe illâllah ve Allah-u Ekber’i çokça söylemeliyiz.

ZEYNEP KIRŞAN

......
 
Hakkıyla ihya edebilmek, bu mübarek günlerden nasiplenebilmek duasıyla..
Dualarınızı bekliyorum :)

4 Ekim 2012

Türkiyedeyim..

Yazmayalı, yazamayalı uzun zaman oldu Seyr-ü Sefam..
En büyük zenginlik sağlık-mış..
Dert ettiğimiz şeyler aslında nokta hükmünde bile değil-miş..
Hayat imtihan hayatı işte.. İnşallah kazananlardan oluruz..

Son kayıtta hayırlı haberler yoktu, ama hamd olsun dualarınızla, Allahın izniyle çok daha iyiyim, daha da iyi olacağım inşAllah..

Burak bebek de daha iyi gaz sancılarını saymazsak :)

Dua edin inşallah..
Selametle..


6 Eylül 2012

Erken doğum yaptım..

S.a Seyrü Sefam bu haberi sana daha güzel bir pisikolojiyle vermek isterdim ama ya Nasip..

33. haftada gebelik zehirlenmesiyle erken doğum yaptım..
1 haftadan fazla yoğun bakımda kaldım..
Benim bu zehirlenmeyle vucudumdaki butun rahatsızlar ortaya çıkmış, akut böbrek yetmezliği; epileptik ve beyinsel rahatsızlıklar vs vs.. Diyalize girebilme ihtimalim çok yuksek.. İnşAllah hayır ve şifa dualarınızı bekliyorum.. En kısa sürede Türkiyeye gelip araştırmaya gireceğim ama uçak bileti bulamıyoruz imtihan işte..

Eşim ve arkadaşlarım ve ailemin dualarıyla daha iyiyim.. Allah hepsinden Razı olsun.. İnşAllah sizlerin de duasını bekliyorum..
Bebeğimiz iyi çok şükür en iyi tarafı bu hamd olsun.. Ama ben nükseden panik atağımla beraber o kadar yorgun ve kötü bir pisikolojideyim ki Can parçama bakamıyorum bile..

Mevlam neyler neylerse güzel eyler dua edin inşAllah..


25 Ağustos 2012

Depresyona girmemenin şartı kadere iman etmektir!..

Fotoğraf: De ki: "O Allah, birdir". 
(İhlas Suresi, 1)

O, Allah'tır, Kendisi'nden başka ilah yoktur.
İlkte de, sonda da hamd O'nundur. 
Hüküm O'nundur ve O'na döndürüleceksiniz. 

(Kasas Suresi, 70)
Her şey bir nizam içindedir. Atomdan güneş sistemine kadar her şey bir nizam içinde doğar, yaşar ve göçüp gider.

Bu çerçeveden bakıldığında eğer bir şahıs kadere tam manasıyla iman ederse külli nizamı anlamış demektir. Külli nizamı anlayan, Allah'ın kendi hayatındaki icraatına razı olur; böylece rahatlar. Gönlümüze göre bir dünya isteriz amma dünya bizim gönlümüze göre olmuyor. O zaman olana razı olmalı ki, dert birden bine çıkmasın.

Mesela tatil gününde pikniğe gitmek isteyen, yağmur yağınca "Zamanı mıydı?" diye isyan eder. Şuurlu Müslüman ise "Bunda da bir hayır vardır." der ve rahat eder.

Şu dünyada öyle felaketler var ki, bu felaketler karşısında insan bazen çıldıracak duruma gelir. Amma gereği gibi iman eden Müslüman için kader, fırtınaya tutulmuş geminin yanaştığı liman gibidir.

Kâinat kitabından bir örnekle bu meseleyi açıklayalım: Mesela küçücük bir çekirdeğin içinde koskocaman bir ağaç, meyveler, yapraklar, vitaminler; yani büyük bir fabrika bulunur. Aynı şekilde küçük bir yumurtanın içinde civciv var. Bu örneklerden anlarız ki, hiçbir hadise göründüğü gibi değildir. Kim bilir o hadise nasıl bir sonuca ulaşacak? Nasıl ki dağlardan çıkan nehirler, bağları bahçeleri, ovaları sular, rızkın artmasına sebep olur; aynen öyle de her hadisenin bir sebebi ve istikameti vardır. İçinde çok hikmetler bulunur.

Başına gelen felaketlere kader nazarıyla bakamadığı için pek çok arkadaş bunalım geçirdi. Onlara diyorum ki; "Depresyona girmemenin birinci koşulu geçmiş ve gelecekle meşgul olmamaktır. Geçmişi bırak değiştiremezsin, geleceği bırak hükmedemezsin; o tarlalar dikenlidir. Bulunduğun ânı İslam'a uydur."
 
Üstat Bediüzzaman Said Nursi buyurmuş ki, "Bazen zulüm içinde adalet tecelli eder. Yâni, insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır, başına bir felâket gelir, hapse de mahkûm olur, zindana da atılır. Bu hüküm bir zulüm olur. Fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlâhî başka bir sebepten dolayı cezaya mahkûmiyete istihkak kesbetmiş olan kimseyi bu defa bir zâlim eliyle cezaya çarptırır, felâkete sürer. Bu, adalet-i İlâhiyenin bir nevi tecellisidir." 

İnsan, hücrelerinin sayısı kadar felaketlere namzettir. Bu felaketlerin bütününden insanı koruyacak olan Allah'tır.

Müslüman'a yakışan, Allah'tan razı olmaktır...


HEKİMOĞLU İSMAİL

24 Ağustos 2012

İnsan..



  











Gökle bir olmadıkça,yerle bir oluyor insan..

Murat Menteş

22 Ağustos 2012

Şevval Orucu

Ramazan-ı Şerif'ten sonraki Şevval ayında oruç tutmak öteden beri sevimli bir adet olarak gelmiştir.

Bir ay boyunca oruca alışmış olan insanlar, şevval ayında da altı gün oruç tutmaya büyük bir ilgi göstermiş, hatta teravih gibi sıcak bir ilgiyle şevval ayı orucunu sürdüre gelmişlerdir... Elbette bu sıcak ilgi sebepsiz değildir. Nitekim Efendimiz (sas) Hazretleri, şevval ayı orucunun bir sene oruç tutmuş gibi sevaba vesile olacağını duyurmuş, bu yüzden de bir ay Ramazan orucu tutanlar, şevvalde altı gün oruç tutmakla bütün seneyi oruçlu geçirmiş olma sevabını kaçırmak istememişlerdir. Bu konudaki hadisi ve yorumunu şöyle ifade edebiliriz:
"Kim oruçla geçirdiği Ramazan ayından sonraki Şevvâl ayında altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur!."(Riyazü's-Salihin, C.2,S.510,2.)
Demek ki, bir aylık Ramazan orucundan sonra Şevvâl'de de altı gün oruç tutarak orucunu otuz altıya çıkaran kimse, bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevap almaktadır.

Âlimlerimiz, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi sevap almanın izahını şöyle yapmaktalar:

Ramazan boyunca oruç tutan insan her orucuna on sevap almışsa yekûnu üç yüz eder. Şevvâl ayında tuttuğu altı orucuna da onardan altmış sevap alınca, eder üç yüz altmış. Yani bir sene.. Dolayısıyla hadîsin işaret ettiği sırra nâil olur. Bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi mânevî kazanç elde edebilir.

Aslında bu gibi mânevî konularda esas olan, o işi ihlasla yapmak, büyük bir gönül arzusu ile talip olmak mühimdir. Bâzen öyle oruçlar olur ki, tutanın gönlünde beslediği derin ve sâfî ihlas yüzünden 360 gün değil, belki 360 senelik nâfile oruç sevabını alabilir.. İhlas ile kim ne isterse Rabbimiz onu verebilir. Bu bir niyet ve yorum meselesidir.

Tıpkı yolun kenarına uzaklardan bir taşı yuvarlayarak güç bela getirip yerleştiren adamla, bu taşı oradan aynı güçlükle uzaklaştıran bir başka adamın niyeti ve yorumu gibi.

Biri düşünmüş ki:

- Bu çölün ortasında yaşlı bir adam yolda giderken bineğine binmek istese, üzerine çıkıp da hayvana binebileceği yüksek bir yer yoktur. Öyle ise şu taşı yuvarlayıp yolun kenarına getireyim de, yolda gitmekte olan yaşlı ve çocuklar hayvanlarına binmek istediklerinde taşın üstüne çıkıp bineklerinin üzerine kolayca atlasınlar, sevabı da bana olsun. Adamın bu hâlis niyetine bakan Rabbimiz ondan razı olmuş, istediği sevabı ihsan eylemiş.

Böyle güzel niyetle getirilen taşı oradan öfke ile yuvarlayıp uzaklaştıran adam ise şöyle düşünmüş:

- Bu taşı buraya getiren kimse ne kadar da yanlış bir iş yapmış. Hiç düşünmemiş ki, gözleri görmeyenler, karanlıkta fark edemeyenler taşa takılıp yere düşerler. Şu taşı buradan uzaklaştırayım da kimse takılıp yere düşmesin, sevabı da bana olsun.

İşte bu adam da taşı buradan uzaklaştırdığından dolayı Allah rızasını kazanmış, ümit ettiği sevaba nail olmuş. Her ikisinde de niyet hâlis, yorum makul...

Biz de sâfi bir niyetle altı gün orucumuzu tutarsak, belki Rabbimiz bu niyetimize, bu bağlılığımıza bütün seneyi oruçlu geçirmiş gibi sevaplar ihsan edebilir, hatâlarımızı affedebilir.. Rabbimizin hudutsuz rahmetine kimse sınır çizemez. Kimse kendi cimriliğini O' na da şâmil kılamaz.

Bu orucun arka arkaya olması şart değildir. şevvâl ayı içinde olması yeterlidir.

Bir de Ramazan içinde tutulamayan oruçlar varsa, önce o borç olanı tutmak da makul ve meşru olur. Bir an önce borçtan kurtulmayı düşünmek elbette çok yerindedir. Ancak borcu sonra da tutabilirim diye de düşünebilir.. Bu bir tercih meselesidir. Her ikisi de caizdir.

Bir diğer husus da, Şevval ayında iki bayram arası nikah yapılmaz iddiası vardır ki, artık bu batıl iddia etkisini kaybetmektedir. Çünkü Aişe validemizin nikahı Şevvalde olmuş, yani iki bayram arasında yapılmış, ne uğursuzluk, ne de bir başka dinî yasak söz konusu olmuştur. Bu yanlış yorum şuradan da beslenmiş olabilir. şayet bayram cuma gününe rastlarsa, bayram namazı ile cuma namazı arası iki bayram namazı arasıdır. Böylesine dar bir vakte nikahı sıkıştırmayın, iki bayram namazının dışında yapın nikahınızı, tavsiyesini, Ramazan ve Kurban Bayramı arası gibi geniş zamana yayanlar, böyle bir yanlış anlamaya sebep olmuşlardır, diye de düşünülebilir.

Bir Menkîbe

Süfyanı Sevri anlatıyor:
- Ben Mekke-i Mükerreme'de üç sene oturdum. Mekkelilerden bir kimse her gün Harem-i şerife gelir, tavaf eder, namaz kılar ve sonra bana selam verip giderdi. Ben bu kimse ile tanıştım. Bir gün o kimse beni yanına çağırdı. Bana dedi ki:

-Ben öldüğüm vakitde kendi elinle beni yıka, namazımı kıl ve defneyle. O gece beni terk etmeyip kabrimde gecele. Mükireyn suali anında bana Tevhid'i telkin et!, dedi.

Ben de o kimsenin istediklerini yapmayı kabul ettim. Bana emrettiğinin aynını yaptım: Kabrinde geceledim. O gece uyku ile uyanıklık arasında iken :

-Ya Süfyan! Beni korumaya ve senin telkinine ihtiyaç kalmadı, diye bir ses işittim.

O zaman:

-Ne sebeple bu lütfa eriştin, diye sordum

Bana cevap olarak:- Ramazan-ı şerifin orucunu tutup şevval'den altı gün daha eklemem sebebiyle, dedi.

O zaman ben uyandım. Yanımda kimseyi göremedim. Abdest aldım, namaz kıldım, uyudum; böylece üç kere gördüm. Bildim ki bu Rahmanîdir; şeytandan değildir. O zaman da kabrin yanından ayrıldım ve "Ya Rabbi! Beni Ramazanın orucuna ve şevval'den altı gün orucuna muvaffak kıl" diye dua ettim. Allahü Teala Hazretleri beni de muvaffak kıldı.

MEHMET PAKSU

20 Ağustos 2012

Haramlardan her kaçışımız bir bayramdır!

Fotoğraf: (Kıyamette, amel defterinde çok istiğfar bulunanlara, müjdeler olsun!) 

[Beyheki] “ Hadis-i Şerif “Müslümanlar bir ay müddetle Allah’ın emrine uymanın bayramını yapacak!..
Allah’ın emrine ittiba ettiğimiz her an, bayramımızdır.
Öyleyse Allah’ın emrine uyma hali devam etmeli ki ömrümüz bayram gibi geçsin.
 
Mademki her yerde ve her zaman kalbimizi çalıştıran, damarlarımızda kanımızı dolaştıran Allah’tır; öyleyse her zaman ve her yerde haramdan kendimizi çekmek gerekir. İşte gerçek bayram budur. Diyorlar ki, “Deliye her gün bayram!..” Doğrudur… Haramların zevkinden kaçıp, helal dairenin çilelerine katlanmak da bir nevi deliliktir(!)

Helal dairede kalırken, haramlardan kaçmanın sevinci yaşanır. Ben içmedim, çamura düşmedim, haram bataklığına düşüp rezil olmadım. Benim din kardeşlerime kinim yok, düşmanım yok… Bayrama bakın!.. Haramlardan her kaçışımız bir bayram!..

Müslümanlar bayramda gezmenin ve dinlenmenin tadını çıkarıyorlar. Bu gezmelere haram katmak, bayrama yakışmaz. Mesela bayram giysileri alırken, tesettüre dikkat etmek lazım… Bayram ziyaretlerinde gıybet etmemek, ikramlarda abartıya kaçmamak lazım… Bayram yaparken, günah işlemek bayrama yakışmaz. Çocukken bayramda bana yepyeni bir elbise giydirdiler. Ben seviniyordum. Amma arkadaşlarımın yanına gidince onların gıptalı bakışları beni çok üzdü. Bir an evvel eve gittim, bayramlık elbisemi çıkardım, gündelik elbiselerimi giydim. O halimle arkadaşların yanına gelince rahat ettim. 

Bayram geldi. Yaşlıların gözü yollarda… Ziyarete gelen var mı? Bayram geldi, fakirlerin kulağı kapıda, hediye getiren var mı? Demek ki bayramın iki önemli esası var. Biri ziyaret, ikincisi hediyeleşmek…

 Başımdan geçen bir olayı anlatayım: Hastanede yattığım sıralarda yaşlı bir hastaya doktor geldi, dedi ki: “Haydi gözün aydın! Seni bugün taburcu edeceğiz.” Hasta dedi ki: “Doktor bey, beni hastaneden çıkaracaksınız amma gidecek yerim yok. Beni öldürsen daha büyük iyilik yapmış olurdun.” Doktor irkildi, “Öyle şey olmaz!” dedi. “Bizim vazifemiz tedavi etmektir. Tedavi olan hastayı da çıkaracağız ki onun yerine başka hasta alalım.” O yaşlı hasta ellerini açtı, “Allah’ım, ben Senden şifa istemedim. Canımı al diye yalvardım.”

 Bu bayramda bir fakirin, bir kimsesizin kapısını çalarsak, yalnızlığın ne büyük imtihan olduğu daha iyi anlaşılır…

“Bayramınız mübarek olsun.” diyorlar. Bayram zaten mübarektir. Biz nasıl mübarek olacağız, onun hesabını yapmak lazım.

İnsanlar bir taraftan dünyaya geliyor. Bir taraftan dünyadan gidiyor. Nereden geldim, niçin geldim, nereye gideceğim? Bu sorulara cevap arayıp bulanların bayramı kutlu olsun…

En büyük bayram, Ramazan bitip de İslamî hayatı bitirmeyenlerin bayramıdır…


HEKİMOĞLU İSMAİL

16 Ağustos 2012

Karbonatın Marifetleri

Karbonat sadece hamuru kabartmakla kalmıyor:
  • Yanmış tencereyi, yanmış fırın tepsisini vs. kolayca temizlemek için: Örneğin tencereye bir parmak kalınlığı kadar su doldurulur; bir paket kabartma tozu (ya da karbonat) ilave edilip, 10 dakika kadar kaynatılır. Yanmış yemek tortusu anında çözülecektir.
Çaydanlıklardaki, termoslardaki ve çiçek vazolarındaki lekeler kaynamış su ve karbonat karışımı ile kolaylıkla giderilir.
  • Haftada bir dişler kabartma tozuyla (veya karbonatla) fırçalanırsa, dişler beyazlaşır. Burda dikkat edilmesi gereken husus, fırçalama işleminden sonra yarım saat boyunca asitli yiyecekler ve içecekler kullanılmaması.
  • Karbonat, suyun sertliğine sebebiyet veren kalsiyum (Ca2+) ve magnezyum (Mg2+) iyonlarıyla tepkimeye girerek çökelti oluşturur ve suyun yumuşamasını sağlar. Yumuşatılan su daha sonra çökeltiden ayrıştırılır.
  • Bakliyatlar ve sert sebzeler haşlanırken, haşlama suyuna karbonat eklenirse daha çabuk yumuşamaları sağlanır. Karbonatın bazik özelliği selülozun kabarmasına yardımcı olur.
  • Karbonat yine bazik özelliği sayesinde istenmeyen kokuları nötrleştirir yani yok eder. Örneğin ağız kokusu, lavabo ve tuvaletlerdeki atık su akım yerleri, kokan ayakkabılar, buzdolabı gibi. Çünkü karbonat kokuları kendine bağlama özelliğine sahiptir.
  • Lahana, karnabahar gibi sebzeler kükürtçe zengindirler. Bu kükürt, bu gibi sebzeler haşlanırken çözünür ve hoş olmayan kokuya sebebiyet verir. Bu tür sebzeleri haşlarken haşlama suyuna biraz karbonat eklemek istenmeyen kokuların oluşumunu azaltır. Bazik ortamda havadaki oksijen bu kükürt bileşenlerini yükseltger. Aynı zamanda karbonat bu tür sebzelerin gaz yapıcı özelliğini de azaltır.
  • Deodorant yerine ve terlemiş ayaklar için ayak banyosunda kullanılır. Bu uygulama en fazla haftada bir yapılmalıdır.
  • Böcek sokmasından sonra o bölgeye karbonatlı su ile pansuman uygulanırsa kaşıntıyı ve kabarmayı hemen azaltır. Genel olarak yarım litre suda bir kaşık karbonatla yapılan karışım kaşıntılara karşı iyi gelir. Güneş yanığına maruz kalan bölgelere de karbonatlı su faydalıdır, anında ağrı kesici özelliği vardır.
  • Karbonat mide yanması için de kullanılır. Mide yanması, midenin gereginden fazla mide asiti salgılamasından kaynaklanır. Mide asitini azaltmak amacıyla anti asit olarak verildiğinde genel olarak vücudun fazla asidini yok eder. Karbonat asitle tepkimeye girerek midenin pH degerini artırır (yani asitligi azaltır). Tepkimede oluşan CO2 gazından dolayı geğirme olur. Bir çay kaşığının ucuyla aldığınız karbonatı bir bardak suyla yuttuğunuzda mide yanmasına karşı ilaç görevi görür. Mide ülseri olan kimseler karbonatı çok kullanırlarsa da her zaman doğru değildir.
  • Eğer yemekler veya salatalar çok ekşili iseler karbonat katarak ekşiliği (asitlilği) azaltabilirsiniz.
  • Gümüş eşyalar karbonatlı suyla ovularak parlatılır. Ancak önce eşyanın iç tarafını ovup denemeli.
  • 3 kaşık karbonat 2 bardak sıcak suda çözülür; temiz bir bez bu suya batırılıp buzdolabının içi silinerek en inatçı kirler, hatta yüzeye yapışan yağlar bile kolayca çıkar. Rengi solan halıları karbonatlı su ile silerek canlandırmak mümkün.
  • Beyaz çamaşırlar karbonatla yıkanırsa daha da beyaz olurlar.
  • Kahveyi bir türlü köpüklü yapamayanlar, çok az bir miktar karbonatı cezvedeki karışıma eklemek suretiyle köpüklü kahve elde edebilirler.
  • Taze çiçeklerin ömrünü uzatmak için vazo suyuna bir tutam karbonat atmak yeterli.
  • Japon yapıştırıcılar ile (cyanoacrylate yapıştırıcı) yapıştıracağınız malzemelerin arasına karbonat dökerek yapışma işleminin daha sağlam olmasını sağlayabilir veya dolgu malzemesi olarak kullanabilirsiniz. (Hata yaparsanız bu yapıştırıcı aseton ile çözülebilir.)


tr.wikipedia.org

14 Ağustos 2012

Sultanlar zirvesi: Kadir Gecesi

 


Abdullah İbn-i Abbas'tan rivayet olunduğuna göre Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem):

 "Dikkatinizi verin, dinleyin, size haber veriyorum ki:
 Meleklerin en faziletlisi Cebrâil'dir.
 Beşerin en faziletlisi Hz. Âdem'dir.
 Günlerin en faziletlisi (efendisi) cuma günüdür.
 Ayların en faziletlisi Ramazan ayıdır.
 Gecelerin en faziletlisi Kadir Gecesi'dir. 
Kadınların en faziletlisi de Meryem binti İmrân'dır." 

[Deylemî, Firdevs, 1/135 (475)] buyurmuşlardır.


***

Allahümme inneke afüvvün kerîmün tuhibbül afve fa'fü anni.. 
Allah'ım sen affedicisin, affı seversin, beni/bizi affeyle..

Amin..



***

Hayırlı, mübarek olsun.. 
Dualar müşterek olsun inşAllah..


12 Ağustos 2012

Alınacak Derslere Bakalım..


“Benim için temizlik, düzen çok önemli fakat kocam bunlara hiç dikkat etmiyor. Onun dağınıklığı beni çok sinir ediyor.” dedi geçenlerde sohbet ettiğimiz bir hanım. Pek çok kişinin buna benzer şikayetleri vardır.
 En çok önemsediğimiz konularla imtihandayız.

Fotoğraf: Allahım, yaptığım her duâ, Senin rahmet ettiğin, ettiğim 
her lanet'te Senin lanet ettiğin kimsenin üzerine olsun. 
Sen, dünyada ve Ahiret'te benim dostum ve velimsin; 
beni Müslüman olarak öldür ve sâlih kulların arasına ilhak buyur.Bu dünyada misafir olduğumuzu unutuyoruz çoğu kez. Sanki dünyaya sağlam bir kazık çaksak burada kalıverecekmişiz gibi davranıyoruz. İmtihandayız diyoruz ama imtihanda olduğumuzu da unutuyoruz.
Hepimiz bir soruyuz ve birbirimizin imtihanıyız. Birbirimizle kazanır birbirimizle kaybederiz. Birisi için ödülken başka birisi için ceza olabiliriz. Birisi için kolay bir soru iken başka biri için çözülmez problemizdir.

Çoğu zaman sevdiklerimizden imtihan oluruz ya da en çok değer verdiklerimizden. Annemizden, en çok üzerine düştüğümüz çocuğumuzdan, eşimizden, işimizden, övündüğümüz huyumuzdan, korkularımızdan, sağlığımızdan, en sevdiklerimizden…Tabii onlarda bizimle imtihandadır bu arada…

Dertler, sıkıntılar karşısında “Rabbim bana bunları ben üzüleyim diye değil, ders alayım, olgunlaşayım diye yaşatıyor, bu sıkıntıdan nasıl bir ders alıp kul olarak nasıl kazançlı çıkabilirim.” diye bakmak yerine çoğu zaman suçlama ve şikayet modundayız.Kim bilir hangi kötü huyumuzdan kurtulmak, kibrimizi kırmak, olmazsa olmaz zannettiklerimizi değiştirmek içindir bu yaşadıklarımız.

Bazı imtihanlarımız günahlarımızın kefaretidir. Kınamışızdır, büyük söylemişizdir, asla yapmam demişizdir, öyle başımıza gelmiştir. Bu imtihanlar bizi terbiye etmek içindir. O zaman söylenmek şikayet etmek yerine alınacak derslere bakmamız ve hatalarımızı düzeltmemiz gerek.

Ben kendi adıma böyle yapmaya çalışıyorum. Böyle yapınca da kimseyi suçlamıyorsunuz. Bir yaprak dahi Rabbimizin izni olmadan yere düşmezken yaşadıklarımız Rabbimizin izni olmadan gerçekleşebilir mi? Mümkün değil. İyilikse de kötülükse de getiren ellere takılıyoruz, göndereni unutuyoruz.

Gelen kötülükse getiren el, cezasını çekecektir ama bizi ilgilendiren tarafı bu değil, o kısım Yaradan’a havale. Bizi ilgilendiren kısmı “Rabbim benim bunu yaşamamı istedi, bir hikmeti vardır, ben bundan nasıl bir ders alabilirim?”

Bazı yaşadıklarımız şımarmış nefsimizi terbiye içindir. “Neden ben? Niye bunları yaşıyorum? diye isyan için kullanılan cümleler vardır. Bunları soru cümleleri olarak alsak ve cevapları bulmaya çalışsak imtihanı kazanmaya başlamışız demektir.

Ve en önemlisi şikayetleri ve keşkeleri çıkarmalıyız hayatımızdan. O şehre gitmen gerekiyordu, o kadınla evlenmen gerekiyordu, boşanman gerekiyordu, babanın o sözü söylemesi lazımdı, arkadaşından bunları duyman gerekiyordu, onunla orda karşılaşman lazımdı…Şartları, zamanı, insanları suçlamayı bırak. İmtihandaydın ya kazandın ya kaybettin.

İmtihan devam ediyorsa dur, nefes al ve imtihanı kaybetmemeye bak. Hem sıkıntıyı çekmek hem de şikayet ederek imtihanı kaybetmek çift kat zarardır.

Her yaşadığımız bir hikaye ve her hikayeden alınacak dersler vardır. Ders almayanlar benzer hikayeleri tekrar tekrar yaşamak zorunda kalırlar genellikle.Kaygılanmak, söylenmek, şikayet etmek imtihanı uzaklaştırmaz tam aksi artırır.

Sınandığımız konular dünyalıksa gevşemeyi, ahiret işiyse daha sıkı sarılmayı öğrenmemiz lazım. Bırakın ev biraz dağınık olsun, çocuğunuz sınavdan düşük not almış olsun, karınız sarışın olmayıversin…Takılmayın. Germeyin ve gerilmeyin. Şükür ve sabır gibi iki dosta sarılırsak hem kendimize hem başkalarına hayatı kolaylaştırmış oluruz. İmtihanı hem dünya hem ahiret için kazanmış oluruz.


Sema Maraşlı


7 Ağustos 2012

Fotoğraf: Bana gelecek ve benden gelecek her türlü kötülükten Allah'a sığınırım.
 
İbrahim Tenekeci 
 
 
 
Bana gelecek ve benden gelecek her türlü kötülükten Allah'a sığınırım.

İbrahim Tenekeci




3 Ağustos 2012

Cuma günüdür..

" İçerisinde güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma günüdür!.. "
 Hadis-i Şerif

Fotoğraf: Oruçlu Cehennemden uzaktır
Ebu Hüreyre Radiyallâhu Anhın rivayetine göre Resul-i 
Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: 

“Kim Allah rızası için bir gün oruç tutarsa, Allah o bir güne karşılık 
o insanın yüzünü Cehennemden yetmiş yıl uzak tutar.” 

(Nesâi, Sıyam: 44)

"Allah'ım!
 Biz, Senin Müslüman kulların, mahzun ve kederli olarak huzuruna geldik. 
Senden sıkıntılarımızı gidermeni, gam ve hüznümüzü de izale buyurmanı dileniyoruz.. dileniyoruz zira Sen kapına koşanları hiçbir zaman eli boş geri çevirmezsin.
 Gelip başımıza çöreklenen her türlü üzüntü, tasa, keder, sıkışıklık hallerinden kurtulmamız için bize nezdinden bir fereç ve mahreç, bir çıkış yolu gönder. 
Amin.. "


Hayırlı cumalar, hayırlı iftarlar :)

31 Temmuz 2012

Rahmet ayında ne yapılmalı ki motivasyonumuzda azalma olmasın?

Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş olan kutlu Ramazan'a ulaştık. Bu ayı değerli kılan mukabele, sahur, teravih gibi ibadetler ilk günlerde hassasiyetle yerine getirilir. Ancak son haftalarda ne yazık ki ilk başlardaki heyecan devam etmez. Yılın sadece 30 gününü kapsayan Rahmet ayında ne yapılmalı ki motivasyonumuzda azalma olmasın?

Her sene ayrı bir heyecanla beklediğimiz kutlu ayın ilk günündeyiz. Oruç ayı Ramazan elbette bu ibadetle sınırlı değil. Bu aya değer katan birçok ibadet var. Sahur, teravih namazı, mukabeleler ilk akla gelenler... Fakat heyecanla yerine getirdiğimiz bu ibadetleri günler ilerledikçe aynı şevkle devam ettiremiyoruz. İlk günlerde büyük istekle sahura kalkar, teravih namazını kılar, mukabeleleri kaçırmayız. Günler ilerlerken "Acaba bu gece sahura kalkmasak mı, bugün mukabeleye katılmasam da cüzü sonra mı okusam, bu akşam teravihi kılmasam mı?" gibi sorular geliyor akla. Uzun gün ve sıcakların da etkisiyle motivasyon epeyce azalıyor. Oysa Ramazan, yılın 365 günü içinde sadece 30 günü kapsıyor. Bu yüzden sabırlı olmalı ve sevabın kat kat fazla verildiği bu aydan daha çok nasiplenmenin yollarını aramalıyız. 

İlahiyatçı Prof. Dr. Şadi Eren, Ramazan'ın ilk günkü heyecanıyla Kadir gecesini beklememiz gerektiğini anlatıyor: "Ramazan'ın her gecesini Kadir Gecesi gibi değerlendirmeliyiz. Dünya nimetlerinde nasıl ki aza razı olmuyoruz ibadette de böyle davranmalıyız. Peygamberimiz, 'Yüce Allah'tan Cenneti istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin. Firdevs, Cennet'in ortasında ve derecesi en yüksek olanıdır.' buyuruyor. Bu hadisten yola çıkarak ibadetlerimizi özellikle Ramazan ayında eksiksiz yerine getirelim ki Rabbimizden en güzelini isteyelim." 

Ramazan'da ilk hedefimiz amellerin en hayırlısı olan Kuran-ı Kerim'i hatmetmek olmalı. Her sokakta bir mukabelenin yapıldığı bu ayda günde bir cüz takip etmenin yalnızca 35-40 dakikayı aldığını düşünerek son güne kadar aynı iştiyakı korumalıyız. Her gece sahura kalkarak Rabb'imizin rahmetine mazhar olmak, teravih namazı kılarak bütün geceyi ibadetle geçirmiş gibi sevap almak da bu ayın bize bahşettiği nimetlerden. Bu sevabın yılda yalnızca 30 günle sınırlı olduğu bilinciyle hareket etmeliyiz. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş olan bu kutlu ayda motivasyonumuzu her gün ilk günkü gibi canlı tutmak için yapmamız gereken ibadetleri Peygamberimiz hadis-i şeriflerinde şöyle sıralıyor: 

Allah orucu farz kıldı, ben de teravih namazını sünnet kılıyorum
Kutlu ayla birlikte gelen ibadetlerden diğeri de teravih namazı. Ramazan ayı gelmeden her ne kadar 'bu sene her gün 20 rekât teravih namazı kılacağım, her gün ayrı bir camiye gideceğim' diye kendi kendimize söz versek de günler ilerledikçe motivasyonumuz düşüyor. Oysa Efendimiz teravihi bizlere sünnet kılıyor, "Allah size Ramazan'da oruç tutmayı farz kıldı, ben de teravih namazı kılmak ve Kur'an okumak için gece uyanık kalmanızı sünnet kıldım. Kim sevabını yalnız Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutar, gecesinde de uyanık kalır, teravih namazı kılıp Kur'an okursa annesinden doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olur." buyuruyor. Peygamberimiz'in bir hadis-i şerifinde de teravih namazını imamla birlikte sonuna kadar tamam­layan kişinin o geceyi bütünüyle ibadetle geçirmiş gibi sevap elde edeceğini buyuruyor. 

Peygamberimiz Ramazan'ın son on gecesinde ibadeti artırırdı
Ramazan, her türlü ibadetin çokça yapılmaya çalışıldığı bir ay. Ancak bu kutlu ayın son on gününe biraz daha ehemmiyet vermek gerekiyor. Zira bazı hadislerde ifade edildiği gibi, Kadir Gecesi'ni Ramazan'ın son on gününde aranılması tavsiye e­dil­iyor. Bunun için hayır-hasenat ve ibadetler Ramazan'ın yirmisinden sonra daha çok yapılmaya çalışılır. Bu aynı zamanda Peygamberimiz'i bir sünneti. Hz. Âişe, Peygamberimiz'in Ramazan'ın son on gününde geceleri ibadetle değerlendirdiğini, ibadet için diğer zamanlardan daha fazla gayret gösterdiğini ve ailesini de uyardığını anlatıyor. 

Sahur, teheccüd kılmanın garanti yolu
Gece uykuyu bölmek kolay değil. Her ne kadar Ramazan'ın ilk günleri sahura kalkılsa da ilerleyen günler bunun yerini gece yemeğe bırakıyor. Oysa sahurun fazileti bilinse 30 gün boyunca gece kalkmaya gayret edilir. Peygamberimiz, "Sahur yemeğinde bereket vardır. Bir yudum su bile içecek olsanız sahura kalkmayı ihmal etmeyiniz. Çünkü sahura kalkana Allah rahmet eder, melekler de bağışlanmaları için dua eder." buyuruyor. Prof. Dr. Eren, seher vaktinde uyumanın uygun olmadığını söylüyor: "Bu vakitte hem istiğfar etme fırsatı bulunur hem de sahura kalkınca sabah namazını kaçırma durumu ortadan kalkar. Bir de sahura kalkıldığında iki rekât da teheccüt namazı kılmak feyizli olur."
Oruç, bilindiği gibi semavi dinlerin ortak ibadeti. Ancak Müslümanların orucunun tek farkı var. Peygamberimiz, "Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucunu ayıran fark sa­hur yemeğidir." buyuruyor. 

Başlamak mı, bitirmek mi?
Peygamberimiz'e (sas) yirmi üç senede nazil olan Kuran'ın ilk ayeti, Mekke'de Ramazan ayında geldi. Kur'an-ı Kerim Ramazan'da indirildiği için bu kutlu ay 'Kur'an ayı' olarak da kabul ediliyor. Her zaman Kur'an'la iç içe olan Peygamberimiz'in bu ayda meşguliyeti daha da artardı. Hayatta bulunduğu süre içinde Ramazan gir­diğinde vahiy meleği Cebrail, Peygamberimiz huzuruna gelir. Birlikte Kur'an'ı okurlar, mütalâa ederlerdi. Efendimiz, "İnsanlardan ibadette en ileri olan, Kur'an-ı Kerim'i çok okuyandır." buyuruyor. Ramazan'da Kur'an-ı hatmetmek sünnet. Bunu mukabele şeklinde yapmak da ayrı bir sünnet. Zira her sene Ramazan'da Cebrail (as) Efendimize gelerek Kur'an-ı Kerim'i baştan sona kadar okur, Efendimiz de ona mukabele ederdi. İrtihal edecekleri senenin Ramazan'ında ise iki defa hatmettiler. Peygamberimiz, "Amellerin en hayırlısı, Kur'an okumaya başlamak ve hatmetmektir." buyuruyor. 


FATMA TURAN  


27 Temmuz 2012

Hayırlı Cumalar Olsun..

Fotoğraf: Ya Rabbi, ölünceye kadar ibadet etmemizi, ömrümüzün hayırlı amellerle sona ermesini nasip et ve bizlere Cennetini ihsan eyle! 
 Ya Rabbi, ölünceye kadar ibadet etmemizi, ömrümüzün hayırlı amellerle sona ermesini nasip et ve bizlere Cennetini ihsan eyle! 

 

26 Temmuz 2012

Ramazan'ın bahtiyarları kimler?


Sıcak ve günlerin uzunluğundan şikâyet etmeden, sadece O (cc) istediği için oruç tutalım. Münasebetsiz, manasız, yakışıksız, söz ve davranışlardan uzak duralım. Dilimizi Kur'an'la, zikirle, bulunduğumuz mekanı sohbet-i Cânân'la süsleyelim. Kur'an'ı çokça okuyalım ve hayatımızın parçası yapalım, Teheccüdü unutmayalım.

-Bir Ramazan'a daha kavuştuk; kavuşturana binlerce defa hamd olsun. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi Ramazan-ı Şerif'i "Gufranla Tüllenen Ay" olarak tarif ediyor. Affın, mağfiretin sağanak sağanak üzerimize boşaldığı çok özel bir zaman dilimi bu. Ramazan doğrudan doğruya Cenab-ı Hakk'a karşı bir vazife olarak, tamamen kulluk mülahazasıyla değerlendirilmesi gereken bir mevsim. Bu imkânı değerlendirip Cennet'e ehil hale gelmek ve Cemâlullah'la müşerref olmak en önemli hedef olmalı. Sıcaktan, günlerin uzunluğundan şikâyet etmeden, sadece O (c.c.) istediği için oruç tutmak gerekiyor. Allah Teâlâ orucu nasıl tutmayı emretmişse ve O (cc) neye "oruç" diyorsa orucu öyle tutmak gerekir. Dolayısıyla insan kendini yeme-içmeden alıkoyduğu gibi ağzını da korumaya almalıdır. Münasebetsiz, manasız, yakışıksız, hele iftira, gıybet gibi şeylerden mutlaka uzak tutmalıdır. Bununla da kalmayıp faydasız konuşmalardan da kaçınmalıdır. Dilini Kur'an'la, zikirle, sohbet-i Cânân'la süslemeli, gözlerini haramdan sakındırmalıdır. 

AZ UYUMAYA, ÇOKÇA KUR'AN OKUMAYA ALIŞALIM 

Oruç nefsin terbiyesi için de çok önemli bir vesiledir. Hepimiz oruçla kulluğumuz adına bir şeyler hedeflemeliyiz. Ramazan'ı vesile kılarak az yemeye, az uyumaya, az konuşmaya, çokça Kur'an okumaya kendimizi alıştırmalı ve bunu hayatımızın değişmez bir parçası haline getirmeliyiz. Bu yönüyle Ramazan iyi bir temrinat ve riyazât ayıdır. Teheccüd de bizim çokça ihmal ettiğimiz önemli ibadetlerdendir. Her sahurda hiç olmazsa 2 rekât teheccüd kılmayı hedeflemeli ve otuz gün fasılasız kılacağımız teheccüdleri, Ramazan'dan sonra da devam ettirme azmi içinde olmalıyız. 
Ramazan orucu vesilesiyle, âdetleri, tiryakilikleri terk etmek ve bir manada bağımsız yaşamak da mümkün. Bazılarımızın belki de uzun zamandır esiri olduğu bir kısım tiryakiliklerden (sigara gibi) kurtulmanın da zamanı gelmiştir. Sigaranın haram olduğuna dair kuvvetli içtihadlar var. En iyimser olanlar onun harama yakın mekruh olduğunu söylüyorlar. Ama bazı tiryakiler, maalesef orucu sigarayla açmak gibi bir hata yapıyorlar. Allah'ın bir emrini, Allah'ın yasak ettiği bir şeyle bir araya getirmek gibi riskli davranışlar sergiliyorlar. Bu yanlıştan da sigaradan da tamamen kurtulmaya azmetmek, oruca ve Ramazan'a ayrı bir derinlik kazandıracaktır. Samimi bir niyetle bu alışkanlığından kurtulmak isteyen mümine Cenab-ı Hak, Ramazan hürmetine ekstra lütuflarda bulunabilir. 

Koşup duran kudsîlerden olalım
 
Neslin ıslahı için oradan oraya koşup duran kudsîler vardır. Onlara Ramazan kim bilir ne muhteşem hediyeler takdim ediyordur. Dine ve millete hizmet yolunda sahur, iftar demeden seyr ü seferler yapan kutlular kim bilir Ramazan'da nasıl binlerce senelik semere elde ediyorlardır. Nebiler Serveri (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadislerinde bu kutlulardan şöyle bahsediyor:
"Allah rızası düşüncesiyle, Müslümanlara gelmesi muhtemel tehlikeleri savmak için Ramazan dışında bir günlük ribât, yüz yıllık oruçlu, namazlı ibadetten daha hayırlıdır. Müslümanların selameti, huzur ve sükûnu adına, Ramazan ayında bir günlük ribât ise Allah indinde, orucuyla namazıyla bin yıllık ibadetten daha hayırlı, sevapça daha büyüktür. Eğer Allah o kişiyi sağ-salim ailesine kavuşturursa, bin yıl ona bir tek günah yazılmaz, sadece haseneleri yazılır ve kendisine kıyamete kadar ribât sevabı akıtılır." 

Ribat, din ve milletin başına gelmesi muhtemel bela ve musibetler karşısında tetikte olma, kısacası "adanmışlık" vasfını ortaya koyma demektir. Adanmış bir insanın hedef ve gayesi uğrunda atacağı her adım ona ribat sevabı kazandıracaktır. Ya bu sevap bir de Ramazan ayının bereketine göre olursa!

SÜLEYMAN SARGIN 

24 Temmuz 2012

Rahmanî Meşher



Hani bilirsiniz; Bizde ve tüm dünyada, belli marka, belli fiat, belli kalite mal satan, müşterileri belli mağazalar vardır..

Bazen buralarda indirim olur. Normalde hiç alamayacağı mallara, bu vesileyle sahip olma lüksünü yaşar insanlar..

Fotoğraf: Hayırlı sabahlar... Cumanız mübarek olsun. 
Bu mübarek günde tuttuğumuz oruçlarla da 
Allah'ın rızasını kazanmak hepimize nasip olsun! Ve böyle zamanlarda tam bir izdiham yaşanır oralarda..

Herkes, kaliteyi ucuza almak için akın ederler mağazalara..
Çünkü indirim vakitleri, sayılı günlerdir..

Teşbihte hata olmasın, Ramazan da işte böyle Rahmanî bir mağazadır..

İçerisi, bir eşi daha bulunmayan, nadide parçalardan oluşan, sonsuz armağanlarla tıklım tıklım dolu bir Rahmanî Meşher..

Evet, bu sayılı günlerde , ihlasla yapılacak her amelin karşılığı; Ebedî cennet hazineleridir..

Az bir çalışmayla, belkide bir ömürde ancak kazanılabilecek hazineler…

Az iş, çok yüksek ücret..

Evet, Ramazanda her iyi iş, yüzle, binle, yüzbinle çarpılıyor, katlanıyor yüreğe göre, ihlasa göre..

Okunacak kısa bir sürenin,
Varılacak secdelerin,
Birkaç kuruş bile olsa sadakanın,
Bir kap yemeğin,
Bir bardak suyun
Yüreğin en içten sızılarıyla yapılan bir satır duanın,
Hatta içten bir tebessümün,
Karşılığı;

BELKİ DE BİR ÖMÜRDÜR..
BELKİ DE BİN ÖMÜRDÜR..

Ve çağırır bizi Ramazan:

Haydi ne bekliyorsunuz! Koşun!

Kaliteyi ucuza alın!

Bir ömrü bin ömür yapın!

Daha önünüzde dolu dolu 1 ay var..

YETİŞİN!!

Kimbilir belki de,

Önümüzdeki Ramazan, bizim için HİÇ OLMAYACAK

Bu son Ramazanımız belki…

Acele edelim!

Hayırlı Ramazanlar efendim, kazananlardan olmak duasıyla;

Ferd, ülke ve tüm dünya müslümanları adına hayırlar getirmesini diliyorum.

Muhabbetle..

Ayşe Reşad