Şiir Defteri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şiir Defteri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Nisan 2012

Kutlu olsun Doğum Günün..



VAY HALİNE

Sizi görüp , Size şefkatle bakmayan gözlerin vay haline
Sizi işitip, Size inanmayan kulların vay haline
Yolunuzun üstüne taşlar  koyanların, dikenler serenlerin vay haline
vay haline Taif'te mübarek sakalinizdan süzülen yaşların ve kanların akmasina sebep o taşlari atan ellerin sahibine, vay haline..
Ey bahtsız çocuklar hiç Gül incitilir mi?
Bir Peygamber taşlanır mı hiç!
Taif utandı, ağladı Taif
Atılan taş utandı
Taş da ağladı.
O taşlar ki, hep mübarek ayaklarınızın altını öpmeye müptelaydı.
Nur yüzünüze böyle temas etmek ister miydi hiç.
İstemezdi canınızı yakmayı

İki dağ arasında küçük bir kentti Taif
Sizden bihaber yaşayanları vardı.
Henüz içmemişlerdi ellerinizden iman şerbetini
Tadını bilmiyorladı daha
Siz ne zaman Taif'e gitme kararı aldığınızda
Bahtına ne zaman Siz düştünüzde Efendim, Taif'in
Güllerle sevinçle karşılamaları lazımdı Sizi
Zira ebedi mutluluğu getiriyordunuz
Zira sonsuz bir kurtuluşu vaadediyordunuz onlara
Öyle bir anahtar veriyordunuz ki açtığı kapı sonsuz bir alemin sonsuz saadetleriyle buluşturacaktı onları

Ne gül uzattılar Size, ne hakkıyla davrandılar
Taşladılar sizi Efendim!
Utanmadan sıkılmadan korkmadan taşladılar
Gül yüzünüzden ümmetin affı için gözyaşı döküyorken...
Bir de mübarek kanınız eklendi buna
Yaralanan ve kanayan yerlerinizden düşen damlalar eğer etseydi yere temas
Alemin sonu olurdu, biliyordu melekler bunu
Dört bir tarafınızda pervane olup herbiri bin aleme bedel mübarek damlaları yakalamaya çalışıyorlardı yere düşmeden
Çok yorgundunuz Efendim
Bir ağacın yanında oturdunuz
Yüzünüzde kanınızla karışan gözyaşlarınız.

Sizi Taif'ten taşlayarak çıkaran çocuklar
Evlerine bir utançla döndüler
Anneleri hiçbir suyla çıkaramadı ellerindeki bu kiri
Mübarek bedeninize temas edip sizi inciten taşlar utançlarından bölündü
Bölündü, un ufak toz oldu.
Mübarek ağzınızdan gönlünüzün büyüklüğüne yakıştığı ve sadece Ümmetini çok seven bir Peygamberin başardigi Kelimeler döküldü
ALLAH`IM bilmiyorlar, onlari affet, bilmiyorlar

Senin Yanından oldum ben bir SÜRGÜN,
Sensizliğe ağlıyor kalbim üzgün,
Bülbüller Seni söyler dertli bugün

Kutlu olsun Doğum Günün..



1 Temmuz 2011

Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim..




Bir eşi olmalı insanın..
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O’nun sesini..
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan eve dönerken, cennetten köşe almışçasına..
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı..
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın..
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf !!!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim..

CAN YÜCEL

30 Haziran 2011

Ciğer yanar, duman tütmez kurbanım..



Müthiş bir şiir..
Alıpppp götürecek sizi uzaklara..
Ruhunuzu dinlendirecek..
Keyifli dinlemeler..





Ciğer yanar, duman tütmez kurbanım..





*Serdar Tuncer / Kurbanım

7 Mayıs 2011

Daüssıla..




Dinliyorum ruhumu gurbetten usanmışım,
Bunca “daüssıla”ya (vatan hasreti) dayanırım sanmıştım..
Her yeri vatan saymada meğer aldanmışım,
Herkesle hem dem olacağıma inanmıştım..

***



27 Mart 2011

Herkes kendinden sorumludur aşkta..




Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Sen aşkını doya doya yaşarken,
O kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yaşıyorsa
Ve bu eksikliği bildiği halde,
Tamamlamak için uğraşmıyorsa..
Sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.

Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
"Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.
Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki...
Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?

 Nazım Hikmet

27 Şubat 2011

Yaşadığımı Bilmiyor Şehir!

 http://www.yenimakale.com/resimyukle/resimler/olu_sehir.jpg



Yaşadığımı bilmiyor şehir!
Herkesin bir acelesi var!
Bulutları, yağmurları unutuyor şehir!
Unutuyor yorulduğunu; uyumuyor!

Şehrin ağaçları mevsime yabancı!
Öksüz bir sessizlik şehir.
Bu öyle bir nehir, öyle bir nehir…
Akıyor caddelerde yorgunların usancı.

Yaşadığımı bilmiyor şehir!
Selâm veriyorum; tanımıyor beni!
Duraklarda el ediyorum; durmuyor!
Bütün koltukları boş; geçip gidiyor!

Şehrin gürültüsü baş köşede oturuyor...
Tıklım tıklım boş caddeler!
Tezat mı mübalağa mı tekrir mi…
Şehir bu; aldığını verir mi!

Kör kötürüm, yatalak, sağır…
Kurşun bulutlardan da ağır…
Ne kadar bağırırsan bağır;
Yaşadığımı bilmiyor şehir...

Ali Hakkoymaz

19 Şubat 2011

 
 
DOST

Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

İnsanlardan buz gibi soğudum,
İşte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Sen Anlarsın.

CAHİT KÜLEBİ

1 Şubat 2011

Göz Nurum Canözüm'e..




Her Ne Kadar Uzak Olsakda Birbimize,
Uzaklik Yetmiyor Bu Sevgiyi Bitirmeye,
Bu Dostlugu Ölüm Ayırıncaya Kadar,
Kimsenin Gücü Yetmiyecek Bitirmeye.

Cünkü Bizim Sözümüz Var.

Birlikte Aglayip Birlikte Gülecegiz
Birbimizi Hic Terk Etmeyecegiz
Her Düstügümüzde Birbimizi Kaldırcağız
Kendimizi Yanliz Hissetimgizde Birbirmize Yasalancak Omuz Olcagiz.

Cünkü Bizim Sözümüz Var.
 
Bunun Adı Dostlukur.
Hani bir Elmanin Yarısi,
Karanlık Gecenin Ay’i,
Sigaranın Dumanı,
Bizimkisi Böyle Birşey
Biz Ayrılmayacağız..

Cünkü Bizim Sözümüz Var.

Sözümüz Bir Günesin Dogusunda Sona Ermeyecek.
Bir Denizin Susuz kaldığında Bitmeyecek,
Bu Dostlugu Yagmur Olsa Dahi Silemeyecek,
Rüzgarin Esmesi Bu Sevgiyi Bitiremeyecek..

Cünkü Bizim Sözümüz Var.
 
Dinledigmiz Her Sarkida Birlikte Hüzünlendik,
Sevdik Aşık Olduk Ayrılıgı Tattık,
Biz Birlikte Cok Zor Engeller Aştık,
Ama Yinede Ayrilmadik..

Cünkü Bizim Sözümüz Var.
 
Bu Acı Günleri Ardimizda Birakacagiz,
Bu Hasretlige Son Noktayı Koyacagiz,
Sana Söz Can Dostum,
Biz Er Yada Gec Kavusacağız.

Cünkü Bizim Sözümüz Var.
 

*Alıntı

31 Ocak 2011




https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXm-erxwi3IoNpUfc4lsyX6snJUKZuTv58f9kCzXYPLe0n1FlQP4rdpjkfnhJ6cbsrQMqbj1nIWaz7A5mUyfT4iwqagBsJcizBznuNFbYwaiKpourhXGO4yeYrju8_66hoajU-SV26N4Y/s200/S8300828.JPG
* Resim: Fethi Paşa Konağı / Üsküdar 


A BENİM RUHUMUN TERİ MEMLEKETİM

Yaz henüz gelmişti ben ayrıldığımda,
Kaç vakit oldu?
Kaç ay?
Kaç yıl?
Kaç asır? Evimden ayrı.
A benim ruhumun teri memleketim,
Dünyayı verseler değişmem,
Çayırındaki bir çiğ tanesine.
Meğer gurbet dediğin,
Mahpuslukmuş güneşli avlularda,
Yaşanırmış öylesine.
Dönüşümde ne bulurum bilemem,
Bildiğim döneceğim, ey verilmiş sözüm, edilmiş yeminim,
Elbet bir gün döneceğim.
Yıl kaç olur hangi mevsim bilemem.
Elimde takvim yapraklarından güller,
Gözümde bir çocuk,
Saçlarımda kar.
Bunca acıyı boşa çekmez hiç kimse,
Ve bunca ölümden kolay dönülmez,
Bu kadar sevmeyince. 


Erhan Güleryüz 



 


        OLABİLDİĞİ KADAR OLSUN           

I
“Seviyorum” diyebilecek kadar cesaretimiz olsun.
Kalbimize sığdıramayacağımız kadar şefkatimiz,
Yüreğimizde saklanamayacak kadar çok gözyaşımız olsun.
Hayatımıza kattığımız gürültüler kadar sessizliğimiz,
Sessizliğimizde anlam bulan düşüncelerimiz kadar sesimiz,
Karamsarlığımızı huzura dönüştürecek içten dualarımız olsun.

II


Yusuf kadar iffetli nefislerimiz,
Yakup kadar sabırlı bekleyişlerimiz,
Meryem kadar masum duruşlarımız,
Muhammed’i (s.a.v) temsil edecek kadar samimi inancımız olsun.

III

Hayat kadar düşünülen ölümümüz, 
Ölüm kadar anlamlaştırılan hayatımız,
Umutsuzluklarımızdan daha çok umudumuz olsun.
Hırslarımız kadar sorumluluğumuz,
Özlemlerimiz kadar bekleyişlerimiz,
Unuttuklarımız kadar hatırladıklarımız,
Umduklarımızdan daha çok bulduklarımız olsun.

- Nurdal Durmuş -

15 Ocak 2011

ÖLÜ ŞİİR - Mehmet Şamil



                       cenaze nedeniyle kapalıdır gözlerim
                                                                tutun beni
                                                bağırmak istiyorum!

“... günü öpen ve ağzına alan usta
onca kuşu kaçırdın göğsümün tellerinden
çıraklar ihanet ediyor krallığıma
şamar gibi iniyor suratıma mirasın

arandığımı yazıp şehrin duvarlarına
kaçıyorum
gecenin rahlesinde huysuzlanan ruhumdan

herkes beklerken evet benden giderim
saklı kalır son vedâ
hüzünlü bir yanı var her kuruyan yaprağın

ağaçların kurduyum toprağı eşeleyen
kendimi arasam yine meşgul çalacak
ısıtın ellerimi
yakanızda biraz güneş görünce
çıksın sabahlığıyla karşıma mezarlığım

aslımı inkar ediyorum
/ ben hiç kerem olmadım
dört kişi de olmadım / oturmadım masaya

ölmedi gitmedi bu zevzek tenha
arkamı kolla ve koru beni aşk
kurşun sıkıp geleceğim yalnızlığıma

karaya vurdu yine içimdeki kadırga
canıma da nazarlık takacak mı ayrılık
suyumu tekmilleyen peltek evladım çekil
mühim değil kefenim
/ damı akan toprağım
ben ölmeye alıştım
bırak yakamı artık ...”

                                                    tamam
                                            gömün ben



·MEHMET ŞÂMİL