27 Kasım 2012

Çamlıca'dan aldığım ders...


Bir insan maddi olarak kalkındıkça manevi yönü fakirleşebilir. Bu sebepten başta peygamberler olmak üzere, evliya-i kiram, İslam âlimleri zenginlikten, gösterişten, rahat yaşamaktan kaçınmışlardır.

Yanlış anlaşılmasın; Müslüman fakir olsun, demiyoruz. Evvela zekât verecek kadar zengin olmamızı Allah emrediyor. Buradaki mesele şöyledir: Zengin olan, malı elinde tutmayacak, dağıtacak. Zengin olan, zenginliğin meşguliyetiyle İslamiyet'i unutmayacak.

İnsanlık tarihini incelediğimizde Allah'ın bazı toplumları bir felaket gönderip yok ettiğini görüyoruz. Bu toplumları incelediğimde fark ettim ki onlar zenginlikle şımaran toplumlardır. Arkeoloji kitaplarını inceledim. Gördüm ki bu toplumlar maddi kalkınmasının zirvesine ulaştığında helak olmuş! Kendini Allah'a muhtaç hissetmediği noktada insana ve insanlığa mutlaka büyük bir felaket gönderilir.

Allah'ın Samed isminin manası şudur:
Her şey Allah'a muhtaçtır, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir. Ya Allah'a muhtaç olacağız ya da Allah, içinde bulunduğumuz en güzel şartları tarumar eder, bizi kendine muhtaç eder... Bu sebepten mutasavvıfların ekserisi uzlete çekilip çilehanenin kapısını bile kilitlemişlerdir. Çünkü rahat yaşamak, meşguliyet ister. Hâlbuki ömür kısa; cennete gitmek için tek sermaye, kalan ömrümüz...

Mesela Üstad Bediüzzaman, "İstanbul'un mevkice en güzel yeri olan Çamlıca'da oturuyordum." diyor. "Dünyada herkesten ziyade kendimi mesut bilirken, âyineye baktım, saçımda, sakalımda beyaz kılları gördüm. Kalben merbut olduğum ve medar-ı saadet-i dünyeviye zannettiğim hâlâtı, esbabı tetkike başladım. Hangisini tetkik ettimse, baktım ki, çürüktür, alâkaya değmiyor, aldatıyor. O sıralarda, en sadakatli zannettiğim bir arkadaşımda, umulmadık bir sadakatsizlik ve hatıra gelmez bir vefasızlık gördüm. Hayat-ı dünyeviyeden bir ürkmek geldi. Kalbime dedim: 'Acaba ben bütün bütün aldanmış mıyım? Görüyorum ki, hakikat noktasında acınacak halimize, pek çok insanlar gıpta ile bakıyorlar. Bütün bu insanlar divane mi olmuşlar? Yoksa şimdi ben divane mi oluyorum ki, bu dünyaperest insanları divane görüyorum?'

Bu örnekten hareketle, saadet-i dünyeviye nedir, sorusuna şöyle cevap verebiliriz: Güzel bir ev, yeterli bir gelir, çoluk çocuk, dostlar... İşte saadet-i dünyeviye budur. Amma bir de bakıyoruz ki ömür geçmiş, saydığımız mutluluklar bir bir kaybolup gitmiş.

Fani şeyleri bakiye tebdil etmenin yolu; Allah için işlemek, Allah için görüşmek, Allah için çalışmak, O'nun rızası dairesinde hareket etmektir...

HEKİMOĞLU İSMAİL