28 Temmuz 2011

Taşınıyorum, taşınıyorsun, taşınıyorlar :)




Es Selam Seyr-ü Sefa..
Ben çoooooooooooook yorgun ve dağınığım..
Biliyorum ihmal ettik seni ama hatrı sayılır nedenlerim var..
Taşınıyorum 40 derece sıcakta ve ramazan arefesinde..
Çıkan sorunları halletmeye ve yerleşmeye çalışıyorum..
Dua et e mi herşey suhuletle, hayırla yola girsin..


Selametle..

22 Temmuz 2011

" Ey günahkâr kullarına sırat-ı müstakimi bulmaları için fırsat üstüne fırsat veren yüce Mevlâ'mız! 
Bizler çok hatalar ettik, çok günahlar işledik..
Şimdi "Tevbeler tevbesi!" diyor, huşû ile iki büklüm oluyoruz..
Şayet bizi cezalandıracak olursan adaletinle muamele etmiş olursun; 
Yok eğer bize bütün kusurlarımıza rağmen, o hududu olmayan rahmet ve mer- ha-metinle muamelede bulunur ve affedersen, o da Sen'in fazlın olur.. "

~~~~


Hayırlı cumalar..
Dua ile..

20 Temmuz 2011

 


 
*Sertap Erener / Bir Çaresi Bulunur Elbet..



 
 
"Bir çaresi bulunur elbet yarın yeniden yaşamanın..
Bir çaresi elbet bulunur çıkmazların, bi uyuyup uyanalım.."
 
 



18 Temmuz 2011

Sevgi garip bir yangın..





"Sevgi garip bir yangın.
Yaşaması için büyümesi gerek.
O yangına herşeyini atacaksın; zamanını, gururunu, dehanı..!" 

Cemil Meriç

16 Temmuz 2011

Siz Hiç Yurt Dışında Yaşayan Bir Türk Oldunuz mu?



VİRGİNİA’DAN Geçen gün evime çok yakın bir marketin temizlik malzemeleri satan reyonunda gözlerim yuvalarından fırlayacaktı. “Duru” yazıyordu. Hey ALLAH’ım bir duygulandım bir duygulandım. Gurbet tam da budur işte elalemin marketinde Duru sabunu görürsün ağlarsın! (Nazlı S.)

CİDDE’DEN Manzara şudur: Alışveriş yaparsın eve gelirsin… Birdenbire çığlık atarsın etiketin bir yerinde “Made in Turkey” yazıyordur. Hele “Türk bakkalına salça gelmiş yufka gelmiş…” gibi konuşmalar bitirir insanı. Hiçbir şey durduramaz seni koştur koştur o salçaları yufkaları almaya gidersin. (Canan A.)

turkflagHOLLANDA’DAN 33 yıl Hollanda’da yaşadım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki insan gurbette tuhaf alışkanlıklar geliştiriyor: Mesela arabayla yolda giderken önüne bir Türk TIR mı çıkıyor sevindirik oluyorsun. “N’apsam da ona Türk olduğumu anlatsam?” diyorsun. “Korna mı çalmalıyım penceremi açıp ona el mi sallamalıyım?” Ya da “Kardeş memleket nere?” diye bağırmak istiyorsun. Hele hemşeriysen TIR’ın plakası da doğduğun ile aitse… Gel keyfim gel. Ben daha ne delilikler yaptım. Otoparkta duran bir Türk TIR’ın yanına yaklaştım ve o çamurluklarına bakıp “Bu çamur muhakkak Türkiye’nin çamurudur” diye elimi sürdüm. Biliyorum saçma geliyor ama gurbet böyle yapıyor işte adamı. (Ahmet)

YENİ ZELANDA’DAN Size Yeni Zelanda’dan yazıyorum. ALLAH’a şükür burada Türk malı bulabiliyoruz. Özellikle Hazer Baba ve Şah Baba markalı lokumların ambalajı çok güzel. Ne var ki Türk lokumu ile alakaları yok. Bir de ayıptır söylemesi bayat oluyorlar. Bir alan bir daha almıyor. Üzüntüm olan Türk lokumuna oluyor. Halk yavaş yavaş lokumdan soğuyor. Sanırım yakında kimse almayacak. Lütfen firmaları uyarın. Yurtdışındaki kişiler aptal değil. Geçenlerde bir yerden alışveriş yapıyordum Türk olduğumu söyleyince koştu içeriden ne getirdi biliyor musunuz? Kalebodur karosu. Evinin banyosunu yeniliyormuş. “Çok kaliteli” dedi. Bir de büyük bir markette Aygaz gaz sobası gördüm. Hemen kasiyere “Bak bunlar benim ülkemden geliyor” diye hava yaptım… (Fahreddin)

BREZİLYA’DAN Brezilya Sao Paulo’da yaşıyorum. Benim hastalığım da baskaa: Marketlerde Türkiye etiketli kayısı kuru ekşir gibi ürünler görünce eğri filan duruyorlarsa hemen düzeltiyorum. Ya da kutuyu çaktırmadan öne alıyorum. Maksat memleketimizin ürünü daha iyi görünsün. (Vedat)

TÜRKİYE’DEN Siz şimdi düşünebiliyor musunuz içi İtalyan zeytinyağları ve İtalyan konserve ve yiyecekleriyle dolu olan bir dükkanın önünden geçen bir İtalyan’ın heyecanlanacağını… (Murat U.)

ALMANYA’DAN Komşumuz Almanya’dan kesin dönüş yaparken Türkiye’de yoktur diye marketteki zücaciye reyonunu boşaltıyor eve geldiğinde yeni bardaklarının altındaki Paşabahçe yazısını görüyor. Onun da gözleri doluyor: Ama sinirden! (Semra P.)

İSVEÇ’TEN Geçenlerde konsoloslukta bir işim oldu. Tam kapısına geldiğimde tabii ki kapısında Türk bayrağı sallanıyordu içimden “Ey şanlı bayrağım ne güzel dalgalanıyorsun!” diye bir şey geçti ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. İçimden kapıdaki koruma görevlilerine bile sarılmak geldi. Bunu Türkiye’de yaşayan anlamıyor işte. Anlatıyorum “Aman hadi be sen de!” diyorlar. Değil işte.

AMERİKA’DAN Yılbaşı gecesinde 11 çeşit yemek dururken arkadaşımın yaptığı poğaçalara saldırdım. Neden? Türk usulü yapılmıştı. Son iki senedir de pantolonlarımı Banana Republic’ten alıyorum. Neden? Etiketlerinde “Made in Turkey” yazıyor. E insan bu kadar uzun süre yurtdışında yaşayınca biraz tuhaflaşıyor.

FRANSA’DAN Demek ki bu “Made in Turkey sendromu” yurtdışında yaşayan tüm Türkler’de var. Türkiye’dekilere eminim abartılı gelecektir ama bunu yaşamayanın anlaması çok zor. Cidden o etiketi görünce sanki aile yadigarı bir eşyaymış gibi en basit malın değeri bile 1000 kat artıyor. Zamanında yurtdışına yufka peynir götürenlere gülerken şimdi “Ya bavuluma sığmazsa?” diye 3 gün önceden yerini ayarlamaya başlıyorum…

MADAGASKAR’DAN Madagaskar’da yaşayan bir Türk’üm. Ben sizin yaşadıklarınıza dahi özlem duyuyorum. Halim o kadar vahim. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde yaşayan pek çok dostum var her fırsatta onlara gurbetin oralar değil de buralar olduğunu söylüyorum. Benim için döneri hayal etmek bile lüks burada en fazla açma poğaça falan hayal edebiliyorsunuz! (Zafer Y.) ))

LÜKSEMBURG’TAN Geçen gün Lüksemburg’taki Belçika süpermarketinde Gemlik zeytini görünce ben de ağladım. Kapağında kocaman bir Türk bayrağı vardı.

....

BAKÜ'DEN Biz de ilk geldiğimizde içki ve yasak etler satmayan ve içinde Türk ürünlerini barındıran marketleri çok zor buluyorduk..( Şükür ki sayıları artıyor.. ) Mutfak alış verişini en az 3-4 marketi gezerek tamamlayabiliyorduk ki hiç unutmuyorum geçen sene ramazan ayında Türk pirinci bulabilmek için gecenin bir vakti tam 4 market gezmişliğimiz vardır :)
Öyle Türkiyede ki marketlere girip a-z'ye bütün ihtiyaçları alıp çıkma sıradanlığı bizim için tamamen sıradışı ve lükstü :)

Bu yaz başında kasapta Ülker dondurmaları görünce yaşadığım sevinç ve şaşkınlığı anlatamam.. Mutluluk komasındaydım adeta :) Artık nasıl sevindirik olduysam sevdicek kasabın garip bakışlarına aldırmadan ne kadar dondurma varsa hepsini aldı zira o dondurmalar benim için tek taş pırlantadan daha değerliler :)

Yine Baküye ilk geldiğimiz dönemlerde markette şalgam suyu görünce sevdicek eli kolu dolana kadar alabildiklerini aldı :) Alamadıklarını arkalara sakladı ki birdaha gelince alabilsin :)

Kasiyer şaşkın şaşkın soruyor " Bunlar ne de bu kadar aldınız? " -Şalgam suyu satıyorlar ama ne olduğunu bilmiyorlar :) Sirke zannedip sirke ve limon sularının bulunduğu reyona yerleştiriyorlar-
Sevdicek hemen başlıyor şalgam suyu taşhidatına; " Türk içeçeğidir, şöyle faydalıdır, böyle güzeldir... :) "

Sonra birdaha ki market alışverişinde direk şalgam sularının yanına gidiyor; ama şalgam sularını yerinde yeller esiyor basıyor feryadı " Ben onları saklamıştım yaa nasıl bulup da almışlar :) " Tek tesellimiz ise yine şalgam suyunu bir başka Türkün almış olması :)
 
Türkiyeden uzakta olmak insanın genetik ve pisikolocik yapısını dejenere ediyor..
Farklı garip, komik ama özlem dolu gurbettçi tepkileriniz oluyor..
Biz bulunduğumuz yerde şükür Türk ürünleri buluyoruz ama kısıtlı tebi..
Market alış verişlerimiz barkot ve made in Turkey amblemi aramak yüzünden X2 uzun sürüyor..

Dışarı her çıktığımda Türkiyede olmadığım için bir kez daha üzülüyorum..
Her durumda sürekli Türkiye olsaydı şöyle olurdu, böyle olurdu diyorum..
Hafta sonları ailece dolaşan insanları görünce annemi, babamı, kardeşimi çoooooooooooook özlüyorum..
 
Gurbette olunca baya sulu gözlü oluyorsunuz her bişiye ağlayabiliyorsunuz mantıklı bir nedeni olması gerekmiyor..

Çok şükür burada diğer ülkelerden daha rahatız bir çok konuda ama;
Memleketimin havası başka, insanı başka..
Türkiyedekiler için bir klişe olsa da bu bizim için derin bir ahhh..
Cennet vatan diyorlar ya, ayrı kalmayan anlamıyor..
Türkiye de olmak çok büyük bir nimet vesselam..

15 Temmuz 2011

Beratın bereketinden nasiplenmek duasıyla..



Son sokaktayım, içimde ayaklanan kırgınlıkları, kızgınlıkları, özlemleri, pişmanlıkları susturamıyorum.. 
Acizim, hadsizim, günahkarım..
Kalbime söz geçirmem şöyle dursun, aklımda ki karmaşa ve dağınıklığı toplayamıyorum..
Bilmiyorum ne olacağını, bilmiyorum ne yapacağımı..
Eksiğim, hatalıyım, huzursuzum, mutsuzum, yalnızım, sensizim Rabbim..
İnsanlar beni çok üzdü.. 
Ben beni/seni çok üzdüm..
Korkuyorum..
Çok korkuyorum..
Ne olur tut elimi kaldır beni..
Diyor ya sözün sultanı;  "Sana isyan ettimse de senden başkasına secde etmedim Rabbim.."
Ne olur affet..
Ne olur beni affet..
Öyle güzel cümleler kurup dua edemem bilirsin..
Ki beni en çok, en iyi sen bilirsin, sahibimsin..
Sana layık kul olamadım affet..
Eyyubun duasıyla geliyorum kapına; "Bana zarar dokundu Rabbim, ne olur yardım et"..

Sana emanetim sadece sana, beni kimsenin yere atmasına izin verme..
Bu rahmetinin sonsuz olduğu gece hürmetine beni de affet, bana da yardım et, beni bana bırakma, beni merhametsiz, sevgisiz, saygısız, anlayışsız, yalancı insanların eline bırakma..
Senden başka kimim var Rabbim..
Beni sensiz bırakma Rabbim..
Ne olur Rabbim..
Ne olur Rabbim..
..
.


Beratın bereketinden nasiplenmek duasıyla,
Hayırlı kadiller..
Hayırlı cumalar..

*Seyr-ü Sefa

13 Temmuz 2011



Bizler birbirimizi tanıdığımızı sanırız.. 
Halbuki; ne tam anlatabiliriz başkalarına, ne de başkaları bizim yarım yamalak anlattığımız kendimizi tam anlayabilirler.. 
Birbirimiz hakkında bir yanılsama içinde yaşar ve ölürüz hepsi bu..


Mustafa Ulusoy / Giderken Bana Birşeyler Söyle

12 Temmuz 2011




Sanki başkasının hayatını yaşıyorum gibi..
Öylesine asimile, öylesine hissiz, öylesine sıradan, öylesine amaçsız..
Bu sahne benim değilmiş gibi..
Bir hayat değil savaş gibi..
Ruhumda öyle yıpranmışlıklar, duygularımda öyle kayıplar var ki;
İstemiyorum hiç bir şey  artık..
Sıfırdan başlamak istemiyorum..
Çabalamak istemiyorum..
Değmiyor ki..
Anlaşılmıyorum..
Ve anlamıyorum.. 

İnsanlar mı garip ben mi garip..

Doğruluk ekseninde, ne olursa olsun mümince yaşamak bu kadar mı zor..
Hayat bu kadar mı yalan..
İnsanlar nasıl kolayca yalan söyleyebiliyor.. 
Kendilerini mi kandırıyorlar, karşısındakini mi..
Sözler tutulmamak için mi verilmiştir de ahde vefasız kalınmıştır..
Adalet diye sarılınan adaletsizliğin yaşatıldığı hak edilmemişliklerin bedeli nasıl ödenir..
Kendisini mükemmel sayan büyük büyük  adamların, kocaman statülerinin arkasında gece-gündüz çalışarak duydukları haz ailelerinin yanında duyduklarından daha mı çok dur da hayatlarının en önemli önceliği işleri olmuştur..

Hayatı hisset-e-meden, duy-a-madan, gör-e-meden yaşıyorlar.. 
Yaşamak denirse..
Seviyor-muş gibi yapıyorlar ama sevmekten haberleri yok..
Yaşıyor-muş gibi yapıyorlar ama yaşamaktan haberleri yok..
Tüm değerlere bağlılıkları bu derecede aslında.. -muş gibi, -mış gibi hayatın hakkını teslim etmeden, üstün körü..

Oysa en yüce muallim tarafından verilen tek bir sınav kağıdıdır hayat..
Ve kudret eliyle beraber satır satır kendisini yazar insan..
Hataların sildiği silgi değildir tüketilen, sevilenlerdir..
Yazdıkça çoğalmaz, azalır azalırlar..
En sonunda tükenmez tüketirler.. 
Çünkü tüketecek bir sevgileri, tüketecek bir yürekleri, tüketecek insanlık emaresi olan en küçük bir vicdanları yoktur..


*Seyr-ü Sefa



11 Temmuz 2011

"Deniz Feneri" Adamlara Dair..

Ben o adamları tanıyorum. Siz bir zamanlar Paşaların silahlarına yaslanıp gencecik kızların hayallerini yıkarken, o adamlar gecelerini uykusuz geçiriyorlar, uzak ülkelerde, hiç bilinmedik şehirlerde körpe dimağlar için ümit adacıkları inşa ediyorlardı.

Ben o adamları biliyorum. Siz arkanıza yaslanıp yumuşak koltuklarda militarist brifingler dinlerken, o adamlar ezilen halkın yanı başında terliyorlardı. Siz darbeye, zulme, işkenceye en azından ses çıkarmazken, onlar gözyaşı döken mazlumların yanındaydı, acı çeken sahipsizlerin tarafında duruyordu. İftiraya uğramış bir masumun doğru haberi için günlerce nefes tüketiyorlardı.

Ben o adamları seviyorum. Hepten hatasız oldukları için değil. Asla yanlış yapmazlar diye de değil. Hataları sevaplarıyla, eksikleri kusurlarıyla bir "dava" sahibi oldukları için. Yüreklerindeki secde özlemine, gözlerindeki şefkat pırıltısına şahit olduğum için biliyorum ki; sizde olmayanlar onlarda var. Sizde olmayanların sizde olmayışının eksikliğini bile hissedemeyecek kadar yoksul oluşunuza sizin adınıza üzülen de onlar...

Ben o adamları tanıyorum. Ne olursa olsun "mümin"dirler. İnanırlar. Her daim görüldüklerini bilirler. Hesaba çekilecekleri gerçeğini her gün en az kırk kez seccadeye kazırlar. İki dünyalıdır o adamlar; "öte taraf"ı gözetirler, vicdanları "haram"a karşı duyarlıdır, ellerini her şeye uzatmazlar. Sizin gibi bu dünyadan başka dünyaları yok değildir. Yalan yanlış haberlerle konu komşuya rezil ettiğiniz, itibarını bir manşetle elinden alıp intihara götürdüğünüz onlarca insanın cesetleri üzerinde keyif kurmadılar, kurmazlar. Hesaplarını öte dünyaya göre yaparlar.

Ben o adamların eşlerini ve çocuklarını da tanıyorum. Kıl payı önlenmiş "kafes"lerin "balyoz"lardan biri oluverseydi şayet, kocalarının ve babalarının gece yarısı evinden alınacağını, meçhule götürüleceğini bal gibi bilirler. Hep bu ihtimalle yaşarlar. Ama isyan etmezler, tevekkül ehlidirler. Sabrederler. Sizin gibi ona buna etiket yapıştırmaya kalkmazlar. Dişlerini sıkarlar. Bunun dünyanın sonu olmadığını bilirler. Dünyanın sonu olsa da, dünyanın sonundan sonrasından ümit beslerler. İşin ucunda ölüm de olsa bir ahret vardır, bir hesap günü vardır; sımsıkı inanırlar.

Ben o adamları tanıyorum. Sizin başından beri yok saydığınız, küçümsediğiniz "çizgi"leri vardır. Haram-helal diye kaygılanırlar. Kul hakkına girmekten ölesiye korkarlar. Kendileri gibi inananların kendi isimleri üzerinden rezil edilmelerine razı olmazlar.

Ben o adamları biliyorum. Yargılanmaktan korkmazlar. Yargılanmaktan utanmazlar. Mahkemede ifade vermeyi rezillik saymazlar. Yargıçlara itimatları, sizin para ve nüfuzunuza güveninizden daha fazladır.

Ben o adamları tanıyorum. Yazılı yasalardan değil Allah'tan korkarlar. Sizin en gelişmiş ceza kanunlarında bile göremeyeceğiniz yazılmamış kanunları vardır. "Namus" kaygısı gecelerini gündüzlerini kuşatmıştır. Gizli kameralara göre değildir dürüstlükleri; her daim bilen ve gören Rablerine ayarlıdır yürekleri.

Ben o adamları tanıyorum. Kâbe kadar saygın imanlarına, dağ gibi kocaman müslümanlıklarına güveniyorum. Siz insanları örtülü-örtüsüz diye fişlerken, namaz kılıyor/oruç tutuyor diye dışlarken onlar varoşlarda, köylerde, sokaklarda, meydanlarda aç, yoksul ve çıplakları arıyorlardı. Yüreklerinde merhamet diye bir çınar büyütmüştür o adamlar. Sizin güldüklerinize ağlarlar; sizin ardı sıra koştuklarınızı ellerinin tersiyle iterler. Sizin hiç tanış olmadığınız içli sevdaları, buruk hatıraları vardır. Acı çekmeyi iyi bilirler. Ezilmişliği çok iyi anlarlar.

Siz de o adamları iyi tanıyın. Siz yeri geldiğinde, fırsat çıktığında, fişleyen ve dışlayanlarla birlikte iktidar konforunun tadını çıkarırken, insanları inanıp inanmadığına bakarak ayırmayı kendi inançlarına ihanet olarak bildi o adamlar. Kadınları örtülü-örtüsüz diye ayırmayı bir an bile akıllarından geçirmeyi en büyük utanç saydılar.

Ben o adamları tanıyorum. Bir fakirin evine taze ekmek gittiğinde yüzlerindeki sevinç ateşini defalarca gördüm. Siz bu tür sevinçleri bilmiyorsanız, elden ne gelir. Ben o adamların sahipsiz bir hastanın sancıları dindiğinde içten içe nasıl bayram ettiklerine çok şahit oldum. Sizin böyle bir bayramınız yoksa ben ne edeyim!

Ben o adamları iyi biliyorum. Ben o adamların bir yetimin yüzünde utangaç bir tebessüm belirdiğinde gözlerinin içinde beliren o tarifsiz parıltıyı çok sık gördüm. Siz o parıltıyı kendi gözlerinizin içinde bile görmemiş olabilirsiniz... O parıltıyı hiç görmediğiniz için, şimdi bir üfürükle söndürebileceğinizi sanıyorsunuz ‘deniz fener'lerini...

Ben o adamları tanıyorum.  Sizi aklayan davalarda aramazlar aklıklarını... Bilmediğinzi mahkemelerde hesap vermeye hazırlanırlar.
Sizin aklamanızla ak olmayacaklar ki sizin karalamanızla kara olsunlar.
Hadi işinize...

Senai Demirci

9 Temmuz 2011



"...Biliyorum bütün sözler yavan, bütün sözcüklerin içi boşaltılmış, bütün anlamlar kullanılmış, bütün anlar uçucu; kelimeye dökülen her duygu, kendiliğinden soğuk bir klişe oluveriyor; hiç bir sözcük duygularıma da yüreğime de yetmiyor;

Anlatabildiklerimle değil, anlatamadıklarımla karşında durmak için kaçırdım seni, çaresizliğimi görmen için kaçırdım; yalnızlığımı anlaman için; beni yüreğinle anla, gözlerinle dinle diye...

"Beni kendi kelimelerinle gör diye". Seni aşk uğruna kaçırdım.Aşk uğruna. Hepsi bu işte..."

Murathan Mungan - Üç Aynalı Kırk Oda

 
Bir kuşun kanadını taşıyacak gücüm bile yok bugün..
Öyleyse hayat niye inatla, boş bulduğu tek yer benmişim gibi gelip ruhuma kuruluyor ?



Ali Ayçil / Kovulmuşların Evi

8 Temmuz 2011

 
Asla gidemeyeceğin adın gibi bildiğin bir sahil kasabasının yaz akşamlarını hayal edersin.. 
Geçici bir gülüş takılır yüzüne..
Küçük dalgalı denizin kokusunu duymaya çalışırsın..
Bir papatya tarlasının çocuksu güzelliği kalır aklının bir ucunda..
Gri duvarlı binanın dar penceresinden dışarı sızar iç çekişlerin..
Oysa ne çok iç çekişlerin takılmıştı kalbinde..

Tarık Tufan

Hayırlı cumalar..




Ya Rabbi, gece ve gündüz gelecek kötülüklerden, sıkıntılardan kötü arkadaştan ve kötü komşudan sana sığınırız..  
Kuran-ı Kerimi hakkıyla okuyan, yaşayan; namazı dosdoğru ve sürekli kılan kullarından eyle bizleri..
Amin.. 

~~~~ 
 
Hayırlı, bereketli ve mutlu bir cuma diliyorum..
Selametle..

7 Temmuz 2011

Hadis Atlası-6


 

Abdullah bin Ömer (radiyallahü anh) hazretleri şöyle demiştir: Peygamber Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) beni tuttu ve şöyle buyurdu:

“Dünya gurbetinde olduğunu unutma ve hep bir garip gibi davran ya da bir yolcu gibi yaşa..
Asıl ve ebedî vatanına gideceğine öylesine inan ki, ölmeden önce ölmüş ol ve kendini kabir ehlinden say!”

(Tirmizi, Zühd, 25; İbn Mace, Zühd, 3; Müsned, 2/24, 41, 131)

 

5 Temmuz 2011

Quba pikniğimiz : )



Bakü çok sıcak ve yoğun, hafta sonları genelde rayona yani şehir dışına pikniğe çıkıp bir nebze de olsa nefes alabiliyoruz  hamd olsun..

Neden şehir dışına pikiğe çıkıyoruz? 
Çünkü Bakü de piknik kültürü yok ve piknik yapılacak mekan da yok.. 
Burası yeni yeni yapılanan, her tarafı yüksek kule inşaatlarıyla dolu, müthiş trafik keşmekeşine sahip -öyle ki İstanbul trafiği buranın yanında çok basit ve masum kalır- bir şehir..

Bir Türk nerede olursa olsun yine Türktür diyoruz ve kalkıyoruz,  toplasak 2 saat piknik yapabilmek için yüzlerce kilometre kat ediyoruz..  :)

Burası da 2,5 saat mesafede ki Quba rayonu..
Çok güzel, aynı Karadenize benziyor..
Kendimi Türkiye de gibi hissediyorum fakat yine de bir aidiyet duygusu taşıyamadığımdan mıdır bilmem bir garip oluyorum.. 
Gurbet işte :)

Malesef pek resim yok buraya ekleyebileceğim bunlarla idare edelim şimdilik, bir dahaki seferlere daha güzel ve eklenebilir resimler çekerim kısmet olursa inşAllah..




 

Bu yolu çok seviyorum ağaçlar tünel yapmış sanki..


 Burası da piknik yaptığımız alan; kafamızı yukarı kaldırınca ağaçlardan gökyüzünü zor görüyoruz..


 Şu çiçeklerin güzelliğine bakın, ne müthişler di mi?


Burası da pikniğe gittiğimiz hat üzerinde bulunan Türk şehitliği..


Burası 1918 yılında yapılan Kafkas harekatında şehit düşen 1130 Türk askeri için yapılmış..




Sağlıkla, huzurla, neşeyle kalın e mi :)
Selametle..

4 Temmuz 2011

Nurlardan..





Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı..

Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok..

Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok..

O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder..

Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir..

21.Lema

2 Temmuz 2011

Özümüze geri döndük.. :)

En kötü karar kararsızlıktan iyidir diye boşuna dememişler :)

Son bir kaç gündür blogcanımın başı döndü, içimdeki fırtınadan, sıkıntı-ştresden kediside nasibini aldı, 38.ooo tema değiştirerek :)

En sonunda özüme geri döndüm..
Yok öyle cicili bicili şeyler için yaşım mı geçti, ruhum mu göçtü bilmiyorum :)
Yaşlanıyorummmm kabul etmeliyim :)

İstiyorum ki herşey sade, şık, kullanışlı olsun.. Ve mutlaka ama mutlaka tertemiz, bembeyaz olsun :)
O kadar ki beyaza bağlılığım,
Allah c.c nasip ederde bir evimiz olursa kendimize ait; yer döşemeleri dahil, kapı, pencere, duvar ne varsa beyaz bembeyaz olsun hayal ediyorum, dua ediyorum :) Pembe ve mavi aksesuarlarla da tamamlansın istiyorum..
Immmhhh hayali bile beni mutlu ediyor :)
Hayırlısı inşAllah..

Ben öyle çok süslü-şatafatlı kendisine köle eden eşyalardan pek haz etmiyorum..
Eşya dediğin; beyaz olacak:) sade olacak,  şık olacak, mutlaka kullanışlı ve pratik olacak, sıradan değil sıradışı olacak.. Az olacak, öz olacak..

Eşyaya ayırdığım fazladan her dakikayı daha faydalı ve dolu işlere ayırmam gerektiğine inanıyorum..

Tabi bu benim zevkim, farklı beğeniler söz konusu olabilir saygı duyarım, laf etmem..
Sonuçta o kişinin dünyası, seçimi..
Zira en nefret ettiğim şeydir insanlara müdahale etmek ve bana isanların müdahale edip, yorum da bulunmaları..

Benim felsefem; KARIŞMA, KARIŞTIRTMA'dır..
Neticede herkese tek bir yaşam hakkı verilmiş ve herkes özgürce maddi-manevi-ahlaki ölçüler içinde kendi hayatını yaşayabilmeli..

Nerdennnn nereye geldim bendeki bu dağıtma, dağılma potansiyeline ben bile hayranım :)

Neşeli ve huzurlu bir gün diliyorum hepimize..
Selametle..


1 Temmuz 2011

Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim..




Bir eşi olmalı insanın..
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O’nun sesini..
Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan eve dönerken, cennetten köşe almışçasına..
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı..
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın..
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf !!!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim..

CAN YÜCEL

Bu blogda inşaat var :)





Selamun aleykum Seyr-ü sefam..
Necesen..?

Ben de hamd olsun kah sakin, kah dalgalı bir deniz gibiyim..
Uzun süredir Türkiyeden misafirlerim vardı, yeni gittiler bu sebebden ötürü blogla çok ilgilenemedim..
Boş kalınca da blogun başını döndürdüm :)
Hani derler ya bayanlar canları sıkılınca ya kuaföre gider ya da alışverişe ben bu klişeye 3. maddeyi eklemiş bulunuyorum :)
İşte açıklıyorum 3. maddeyi;
Ta ta ta taaaaaam :)
Bayanlar sıkılınca ilk iki maddeye ek olarak bloglarının temalarını da değiştirirler :)

Hiç acımadan 38.000 tema deneyip, yaza uygun büssürü büssürü cicili bicili tema arasından bir baktım ki yine sakin, renksiz, donuk bir tema seçmişim..
Yok yok bu da olmadı içim açılmadı..
Sadece tebdili mekanda değişiklik iyidir ruhuna uygun olarak bir değişiklik yapıldı, neyse hiç yoktan iyidir :)


Bakalım bu temaya ne kadar sabredeceğim; yoksa ilerleyen günlerde dayanamayıp o cicili bicili temaları da kurcalayacakmıyım..  Immmhh kim bilir :)
İnsan 7 aylık olmaya görsün bir sabırsızlık, bir tahamülsüzlük -ki kedine bile-
Zira zor iş vesselam.. :) 

Mübarek cuma günü bu ne gevezelik sefam diyeceksiniz, haklısınız çünkü ben çoktan iç sesimle didşmeye başladım bile;

-Yeter artık çok boş konuşuyorsun..
-Yooo bu sadece rutin, birikmiş bir iç döküş..
-Ahhh tembel ve muhalefet Seyr-ü Sefa seni..
-Bik bik bik :) diye devam eden içten ve yurttan sesler korosunu susturup hepimizin mübarek cumasını kutluyorum..


Hayırlı, huzurlu, mutlu, samimi, sağlıklı, bereketli bir cuma günü duasıyla..
Vesselam..