23 Aralık 2012

Safer ayı, uğursuzluk ayı mıdır?

Soru: İçinde bulunduğumuz safer ayının bela ve musibet ayı olduğu yönünde (teşe’üm-uğursuzluk) söylentileri vardır halk arasında. Bu söylentiler doğru mudur? Safer ayı bir bela, musibet ayı mıdır? Söylendiği gibi bu ayda hastalıklar yağmur gibi yağar, bela ve musibetler fırtına gibi savrulur mu?


Cevap: Bilindiği üzere İslam’da bir tefe’ül anlayışı vardır, bir de teşe’üm yorumu söz konusudur.  

-Tefe’ül, herhangi bir gün ve vakitten, olay ve görüntüden iyi manalar çıkarmak, hayırlı sonuçlar gelebileceği yolunda ümit dolu yorumlarda bulunmaktır...
-Teşe’üm ise bunun tam aksinedir. Olaylara ve görüntülere kötülük getireceği yolunda yorumlarla bakmak, hayırsız şeylere işaret olduğunu söyleyerek ümitsizlik ve uğursuzluk duygusu yaymak..
Ağaca güvercin konarsa iyilik manasına alıp o gün ümitle işine devam etmek, baykuş konarsa kötülük geleceğine işaret sayıp o gün yapacağı işten vazgeçmek gibi..  
Ancak, güvercini iyiliğe işaret saymakta bir mahzur olmadığı halde baykuşu kötülüğe işaret saymakta mahzur vardır. Çünkü iyilik yorumları yapmak bir tefe’üldür. Tefeül ise caiz görülmüştür.
Kötülük ve uğursuzluk yorumları yapmak ise, bir teşe’ümdür. Teşe’üm ise caiz görülmemiştir.
Bu sebeple safer ayını bela musibet ayı olarak yorumlamak bir teşe’ümdür. Teşe’üm ise caiz değildir.

Öyle ise safer ayından korkarak bela ve musibetlerin musallat olacağı endişesine kapılmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Allah hiçbir ayı, bir günü uğursuz şekilde ve kötülük için yaratmamıştır. Uğursuzluk ve kötülük, insanların o vakit içinde işledikleri kendi günah ve isyanlarının karşılığını görmelerinden ibaret bir adalet tecellisi olur. Bu sebeple aya, güne, kurda kuşa, herhangi bir olaya bakarak uğursuzluk ve ümitsizlik manası çıkarmak İslami bir yorum sayılmaz, isabetli bir görüş olarak görülmez. 

Bununla beraber, zayıf rivayetlerin kuvvetliliğini düşünerek bu ayda bela ve musibetlerin gelebileceği endişesini taşıyanlar olursa, onlar bildikleri duaları okurlar, ibadetleri yaparlar, hayır hasenatlarından geri kalmazlar. Bunda da bir mahzur söz konusu olmaz. Çünkü bu bir teşe’üm değil aksine bir tefe’ül kabul edilir. Çünkü bu yaptıklarında bir kötülük yok, iyiliğe teşvik ve uygulama vardır, diye düşünülür.

Evet, teşe’üm İslam’dan önceki cahiliye devri insanlarından kalma batıl bir anlayıştır. Mesela o günkü cahiliye devri insanları evlerinin çatısında bir baykuş öterse, evlerinin yakında harap olup, başlarına bir belanın geleceğinden korkmaya başlarlar. Özellikle elleriyle havaya saldıkları bir güvercin sağa uçarsa hayra, sola uçarsa şerre işaret kabul ederler.  Safer ayının uğursuzluğuna da bu anlayış içinde inanmışlardı. Halbuki, geçmiş asırların içinde isyan ve itaatsizlikte bulunan kavimlerin başlarına Allah yangın, sel, deprem, rüzgâr gibi belalar musibetler vermişti. Bu bela ve musibetler onlara safer ayından değil, işledikleri günahlardan gelmişti. Ama onlar safer ayında uğursuzluk olduğunu iddia etmekte ısrar etmişler, günümüze kadar bu anlayışın gelmesine sebep olmuşlardır..
Hadisi şerifte “Kişinin en uğurlu ve en uğursuz organı iki çenesi arasındaki dilidir.” buyrularak, asıl uğursuzluğun, yalan yanlış sözlerle insanları yanlışa yönlendirmekte olduğuna dikkat çekilmiştir.

Nitekim safer ayında yapılan nikâhların uğursuz olduğu, bu ayda doğacak çocukların hayırsız olacağı yolundaki söylentiler de cahiliye devrindeki insanların bu türlü sözleriyle geçmiştir Müslümanlara. Bundan dolayıdır ki, bu ayda yapılan nikâhların uğursuz olduğunu iddia edenlere Hz. Aişe validemiz uyarılarda bulunarak, “Benim nikâhım da, evliliğim de bu devrede olmuştur.” diyerek bu tip batıl iddialara inanılmaması gerektiğini hatırlatmıştır insanlara.

Sözün özü: Rabb’imizin yarattığı ay ve günlerde uğursuzluk yoktur. Her ay ve günde hayır ve uğur vardır. Ay ve gün içinde hayır işleyen hayra ulaşır, şer işleyen de şerre maruz kalır. Demek sorumluluk insanın kendi davranışındadır. Ay ve günde, zaman ve mekânda değil. 

AHMET ŞAHİN

21 Aralık 2012

İncelik..





Söz sultanı diyor ki ; saati size sorduklarında misal saatiniz 3'ü gösteriyorsa direk saat 3 demeyin..
Saatiniz bir kaç dakika ileri ya da geri olabilir.. 
Bu da yalan olur..
Allah muhafaza..

Saat 3 olabilir diyin..

***

İnceliğe bakın, hassasiyete bakın..
:)

Rabbim nasip et yüreklerimize..
Amin..

...

Bu  güzel günden bu güzel notla hayırlı cumalar vesselam..




9 Aralık 2012

Amin..


Fotoğraf: RABBİNDEN sana ne vahyediliyorsa onun ardınca git. 

Muhakkak ki ALLAH ne yaparsanız haberdardır.

( Ahzap~ 2 ) 
 رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي 

“Yâ Rabbi, genişlet göğsümü!” 

 (Tâhâ Sûresi, 20/25)

3 Aralık 2012

Hadis Atlası-8


Resulullah (sas) buyurdular ki: 

"Kim yatağına temiz (abdestli) olarak girer ve uyku basıncaya kadar Allah'ı zikrederse gecenin herhangi bir saatinde uyanıp da Allah'tan dünya veya ahiret hayırlarından bir şey isterse Allah Teala, istediğini mutlaka ona verir." 

(Tirmizi, Da'avat 100)


2 Aralık 2012

Hayatın efendisi olmak..

Necip Fazıl diyor ki,”Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu…

Bugünkü sosyal hayat nefse hizmet ediyor, nefse hizmet etmemizi emrediyor. Reklamlar, ürün satmak için her türlü edepsizliği yapıyor. İnsanların karnı doyuyor, gözü doymuyor. İçkili lokantalar, plajlar, televizyondaki programlar, kılık kıyafet düşkünlüğü… İnsanlar kendini Allah’a beğendirmekten vazgeçmiş, kullara beğendirmeye uğraşıyor, moda yarışına giriyor. Müslümanlar, Peygamber’in (sas) istediği gibi yaşamayıp, Avrupalı gayrimüslimler gibi yaşamaya meyledince modernizm oluyormuş.

Görülüyor ki, modernizm, dev gibi ağzını açmış kurbanlarını arıyor…

Oysa cennet ucuz değil. Cennette hastalık yok, yoksulluk yok, en güzel bahçelerden daha güzel…
Bu kadar kıymetli olan yerin ücreti de fazladır. İnsanların çoğu alışkanlıklarının kölesidir. Bu kölelerden hayır gelmez. Bunların iradesi zayıf olduğu gibi, Allah’a itaatleri de zayıftır. Girilen her bir günah, itaatsizliğin alametidir. Haramda hayır olmadığı gibi, cezası da peşin gelir. Nefis, şeytanın arkadaşıdır. Şeytan, dinin düşmanıdır. Bugün öyle bir toplumda yaşıyoruz ki, insan insanın rahmanı, insan insanın şeytanı olmuş. Allah iyilerle karşılaştırsın.
Bir şahıs şöyle diyor: “Ben Müslüman’ım. Fakat plajların, meyhanelerin, müstehcenliğin olması beni rahatsız etmiyor. Bunlara karşı değilim. Hem de hoşuma gidiyor.” 


Adam Müslüman; kadeh tutan eli Müslüman değil. Adam Müslüman; kumar oynayan eli Müslüman değil. Adam Müslüman; harama bakan gözleri Müslüman değil. Adam Müslüman; haram yiyen midesi Müslüman değil. Adam Müslüman; haramı konuşan dili, Müslüman değil. Adam Müslüman; İslam’a uygun olmayan işte çalışıyor, işi Müslüman değil. (Risale-i Nur, 6. Söz’de bu mesele çok güzel anlatılmış.) 


Buraya kadar anlattıklarımız, hayatın kölesi olmuş kimselerdir. Hayatın efendisi olmak için evvela tövbe edilecek. Tövbe ettiği haramlara bir daha dönmeyecek. O zaman hayatın efendisi olur. Hayatın efendisi olmak hem kolaydır hem zevklidir. 


Mesela gazetelerde, radyolarda haberler çıkıyor: Yangında bir anne iki çocuğuyla yanarak öldü! Otobüs devrildi, iki tane ölü var! Uçağı kaçırdılar! Üç günlük evli kadın evden kaçtı! Ekmek bulamayan fakirler, sokaklarda yaşayan çocuklar, tiner kullananlar, vurulanlar, yaralananlar, ölenler… Böyle haberler okuyunca insan; “Büyük bir vahşet içinde yaşıyorum, bu korkunç âlemde ben ne yapacağım?” dediği anda, hemen derslerden aldığımız terbiye ile; “
Mülkü sahibine teslim et. O dilediği gibi yapar, hak yerini bulur. Vücut denen bu gemide sen bir yolcusun. Allah’a inan, İslamiyet’i yaşa, dünyanı cennet et. Bu dünya başıboş değil. Her şeyi yaratan her şeyi bilir. Benim kendi vazifeme bakarım. ” der ve rahat ederiz.
Böylece hayatın efendisi oluruz…
.Hekimoğlu İsmail