6 Haziran 2011

Tembel Nefsim


 

Resul-i Âlişan Efendimiz sık sık nefsinden yakınır, nefis­le mücadeleyi "büyük cihad" sayar ve "Bir an bile be­ni bana bırakma Allah'ım" diye dua eder...

Bediüzzaman, derslerinde muhataplarını değil, çoğunlukla kendi nefsini hedef alır, nefsinin hevesatından yakınır:

"Tem­bel nefsim-kemter nefsim-bihemta nefsim" gibi ifadelerle nef­sini aşağılar.

Biz ise âdeta nefsimizi ödüllendirmek için yaşarız. Nefsimi­ze dönük yaşadığımız için de ne tatmin oluruz, ne de aza ka­naat ederiz. O zaman mutluluğu da ıskalarız. Fuzuli gibi yanmadayız:

"Dost bi perva, felek bi rahm, devran bi sükûn,
"Dert çok, hemdert yok, düşman kavi,  tali zebun."

Bazılarımız Bosna'da olanlardan çok borsada olanlarla ilgi­li. Doların iniş çıkışlarıyla, Çeçenistan'daki hicrandan daha çok alakadar. Afganistan'daki ve Filistin'deki dindaşlarımızın ne yediğinden ziyade, Hüton'daki trilyonluk düğünde ne na­neler yendiğini tartışıyor.

Çoğumuz hiçbir ciddi oluşumun içinde yer almadığımız halde, oturduğumuz yerden dünyaya nizam vermeye kalkışı­yoruz.

Özlemlerimizin de sonu hiç yok...

Sırtımızı sıcak radyatörlere (yaz ise klimalı salon) dayayıp ahkam kesmekle zaman öldürüyoruz.

Kötü bir de alışkanlığımız var: Ya oturduğumuz yerden dünyayı kurtarır, ya da oturup kurtarıcı bekleriz...

Kendi gayretimizle, kendi çalışmamızla bir şeyleri düzelt­mek dururken, görev ve sorumluluğu başkasının sırtına yıkar, arkasından da tenkit ederiz...

Bazen iki paragraf yazıyla, yahut iki satır lafla tüm görev­lerimizi eksiksiz yaparız!

Nasreddin Hoca fıkralarından bile ders alamamamız ne ka­dar hazin!

Hoca, komşusunun evinin önünden geçerken, sesini duy­muş:

"Ya Rab, bana cennetini ver" diye dua ediyormuş, adam. Başını pencereden uzatıp bakmış ki, ne görsün? Komşusu kuştüyü yatakta sırtüstü yatıyor. Bir ders verme kararıyla (bi­ze de tabiî) komşusunun çatısına tırmanmış. Başlamış gürül­tü yapmaya.

Adam yattığı yerden seslenmiş:
"Kim var orada?"
"Benim" diye cevap vermiş, Nasreddin Hoca.
"Çatıda ne arıyorsun be adam?"
"Eşeğimi kaybettim" diye cevap vermiş, Hoca, "onu arıyo­rum."
"Bre akılsız Hoca, çatıda eşek aranır mı?"
Hoca sözün burasında patlamış:
"Bre akılsız komşum, yatakta cennet aranır mı?"

Cennetin bedeli iman ve ibadet, sosyal düzelmenin bedeli ise gayrettir. Bedel ödemeden hiçbir şey kazanılmaz.

Bugün için en büyük ihtiyacımız, bence, ilmiyle amel edip gücü ve kabiliyeti ölçüsünde elinden geleni yapacak bilinçli insandır...

Onlar kendiliğinden yetişmez. Anne-babalar yetiştirecek.

Peki nasıl? Bari anne-babalar yetişmiş mi?

"Bu yaştan sonra âlim mi olacağız?" düşüncesiyle, belli ya­şa gelmiş olanlar kitabı boykot ediyor.
Kalemle savaşıyor.

Kendimizi yetiştirmek zor geldiği için çocuklarımıza söyleyenerek, kızarak, bazen de onları döverek Türkiye'ye "adam" yetiştiriyoruz! Ya da bol bol yakınıyoruz.

"Zaman bozuldu efendim, sistem canavar üretiyor."

Yakınmak yerine harekete geçsek nasıl olur? Karanlığa söv­mek yerine mum yaksak ha!..

Başkasının çocuklarını öveceğimize, (aynı sistemde yetiş­memişler gibi) kendi çocuklarımızı doğru düzgün yetiştirsek...

Bu konularda herkes, başkasından beklediğini yapsa ye­ter...

Bilirsiniz, şehri temiz tutmanın yolu belediyeye kızıp köpürmek değil, kendi evimizin önünü süpürmektir. Daha da doğrusu hiç kirletmemektir.

En azından, yüreklerimizi kirletmeyelim..


Yavuz Bahadıroğlu

3 YorumLarım-ız:

Angel dedi ki...

Alalh razı olsunn canım benım

marifet ellerimizde dedi ki...

:))))))))))))))
gülelimmi ağlanacak halimize bilemedim:))))))

rabbim hepimizi razı olduğu hayırlı şekle soksun....

canım ayarlar süper olmuş maşallah.rahatca yorum yazabilicem artık :)inşallah...

Seyr-ü Sefam dedi ki...

-Amin ecmain Melekim..

-amin Zeynep ablaçım..
Sağolasın senin vesilele ayarları yapabildim..
Teşekkürler..

Selametle..