İnsanlık tarihi boyunca, bütün dinlerde ve milletlerde kul hakkına büyük
önem verilmiştir.
Peygamberimiz (asm) bir gün ashabına "Müflis kimdir, biliyor
musunuz?" diye sordu.
"Bizim aramızda müflis, parası ve malı olmayan kimsedir."
dediler.
Resulullah buyurdu ki: "Şüphesiz ki ümmetimin müflisi, kıyamet
günü namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelip; fakat şuna sövüp, buna zina isnad
ve iftirası yapıp, şunun malını yiyip, bunun kanını döküp, şunu dövüp; bu
sebeple iyiliklerinin sevabı şuna buna verilen ve üzerindeki kul hakları
bitmeden sevapları biterse, hak sahiplerinin günahları kendisine yükletilip
sonra da cehenneme atılan kimsedir."
Kul hakkına girmek maddi ve manevi zarar vermekle olur. Başkasına ait
malı almak, canını yakmak onun hakkına girmektir. Ama bu kadar değildir.
İnsanların iç dünyasına verilen zarar da kul hakkına girer. Dedikodusunu
yapmak, iftira atmak, ihanet etmek, hakaret etmek, kalp kırmak, küçük
düşürmek, utandırmak, zarar vermektir. Belki de önem vermediğimiz kırıcı
sözlerimiz oluyordur. Bu, günahı önemsememektir. Önem vermediğimiz
sözlerimiz, davranışlarımız hesap gününde bizi bulacak. Kimsenin boynunu
bükük bırakmamalıyız.
Peygamber Efendimiz (asm) Fetih Suresi nazil olunca vefatının
yaklaştığını anladı ve Bilal-i Habeşi'ye, ashabı Mescid-i Nebi'de toplamasını
söyledi. Namazdan sonraki konuşmasının sonunda; "Sizden kime bir
haksızlık yapmışsam, ahrete bırakmadan, şimdi ayağa kalkıp hakkını benden
almasını istiyorum." buyurdu. Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu
üç defa tekrarladı. Üçüncü defa söyledikten sonra Ukkaşe adındaki yaşlı
sahabe ayağa kalkarak, savaş sırasında Peygamberimiz'in değneğinin sırtına
değdiğini söyledi. Peygamberimiz, "Ey Ukkaşe sana kasten vurmaktan
Allah'a sığınırım. Ey Bilal, Fatıma'ya git, uzun bir değnek getir."
dedi. Bilal-i Habeşi getirdiği değneği Peygamberimiz'e verince O da Ukkaşe'ye
verdi. Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ayağa
kalktılar ve Ukkaşe'ye hakkını kendilerinden almalarını söylediler. Peygamberimiz
Ukkaşe'ye, "Ey Ukkaşe! Hakkını al!" dedi. Ukkaşe, "Ey Allah'ın
elçisi! Bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu." deyince
Peygamberimiz sırtını açtı. Ashap ağlıyordu. Ukkaşe, Peygamberimiz'in sırtını
öptü ve şöyle dedi: "Anam babam Sana feda olsun ey Allah'ın elçisi. Sana
kısas yapmak ne haddime?" Peygamberimiz, "Ya hakkını alman için
gerekeni yap ya da hakkını helal et." deyince Ukkaşe, Peygamberimiz'den
kendisine şefaatçi olmasını istedi ve hakkını helal etti.
Ukkaşe, "Bana vurduğunda benim üzerimde elbise yoktu." deyince
Peygamberimiz'in (asm) ona sırtını açacağını biliyordu. Sahabe hakkını
aramayı, sırtını açarak kendisine kısas yapılmasını isteyen Peygamber'inden
öğrendi.
Kul hakkının bu kadar önemli olmasından insanın değerini anlarız. Zaten amaç
insanı korumaktır, asayişi sağlamaktır. Allah affedicidir. Kul tevbe
ettiğinde bütün günahları affeder. Affedilmeyen tek günah kul hakkıdır. Kul
hakkı, mizan terazisinde haksızdan alınır, haklıya verilir. İşte bu, en büyük
iflastır.
HEKİMOĞLU İSMAİL
|
2 YorumLarım-ız:
Allah korusun bu konuda günaha girmekten, gerçekten çok hassas...
Amin inşAllah..
Rabbim böyle imtihan etmesin..
Yorum Gönder